ANASAYFA GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR KURULUŞ KÜNYE İLETİŞİM

25.02.2025

MAGNA CARTA - 30

MİTHAT PAŞA VE İLK ANAYASA -7

İlk Türk anayasasının hazırlayıcısı Mithat Paşa, İzmir'de teslim alınışından 40 gün sonra, 27 Haziran 1881'de İstanbul'da Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başladı. Yer Yıldız Saray'ına yakınında Beşiktaş sırtlarında büyük bir çadırdı.  Çadır askerlerle kordon altına alınmıştı. Özel davetiyeyle çağrılan, çoğu padişah yaveri olan 300 kişi, duruşma başlamadan önce, dinleyici olarak çadırda yerlerini almıştı.  Adliye Bakanı da dinleyici olarak mahkeme salonunda yer almıştı. Duruşma halka açık gibiydi. Basın sadece olanları yazacak , yorum yapamayacaktı. Yabancı temsilcilikler tercümanlarıyla duruşmaya gözlemci olarak gelmişti.

Mahkeme başkanı Sururi Efendi, üyeler Rum Chridstophorides Efendi,Macar dönmesi Emin Bey, Ermeni Takvor Efendi, Hüseyin Bey ve Hacı Emin Bey idi. Baş Savcı ise Latif Bey idi. Savcı iki satte okuduğu uzun iddianamesinde Padişah Abdülaziz'in intihar etmediğini, öldürüldüğünü bunun da iki uşak, bir pehlivan, bir eski mabeyinci ,dört küçük subay ve üç paşa tarafından organize edildiğini iddia etti. Bu paşalardan birinin de Mithat Paşa olduğunu söyledi. Yabancı gözlemcilere göre ‘'hüzünlü bir komedi'' oynanmaya başlamıştı.

O günkü Fransız Büyükelçisi Tissot, Mithat Paşa'ya daha önceden ‘'katil'' damgasını vurduğundan duruşmada yoktu. Duruşmaları Fransa adına maslahatgüzar Kont de Monthalon, ve elçilik ikinci tercümanı Outrey takip etti.  Tercüman, duruşmalar hakkından tam fikir verecek nitelikte bir rapor hazırladı.  Bunun bir kopyası Londra'ya da gönderildi. Fransa'daki araştırmalarında bu raporu gören Sayın Şimşir, bu rapora dayanarak Mithat Paşa'nın yargılanmasını anlatıyor (Şimşir, 50-58). Bu anlatımın özeti şöyledir; 

Mahkemeye ciddi bir baskı vardır. Mahkeme Başkanı'nın arkasında Adliye Bakanı Cevdet Paşa oturmaktadır ve sık sık başkanla konuşmaktadır. Bakanın yanında da padişah yaveri Tevfik Paşa bulunmaktadır ve sık sık dışarı çıkmakta Yıldız'a haber göndermektedir. Yargıçlar kendi aralarında konuşurken, Adliye Bakanı onların yanına gitmekte, onlara katılmaktadır. Savunma avukatlarıyla görüşen Başkan Sururi Efendi onlara  ‘'ifadelerinde ılımlı davranmalarını, herhangi bir olay yaratmamalarını, böyle olursa sultanın yüksek himayesinden yararlanacaklarını'' söylemiştir. Avukatlar bu isteğe fazlasıyla uymuşlar. Mithat Paşa'nın avukatı Şehri Efendi duruşmalardan önce bir kez , saray mensuplarıyla birlikte, Mithat Paşa ile görüşmüş, duruşmalar sırasında sadece üç cümlelik bir konuşma yapmıştır. O da onu savunmaktan çok susması için yapılmış gibidir. Savcının iddianamesi düzmece iddia ve tanıklardan ibarettir. Söylemlerin Mithat Paşa'yı suçlayan bir yanı yoktur.

Sanıklar ayrı ayrı salona getiriliyor. Mithat Paşa geldiğinde başkan Sururi Efendi değil, Christophorides Efendi'dir. Mithat Paşa cinayet işlenmiş olduğunu asla kabul etmiyor. Abdülaziz'in kol damarlarını, kendisinin kendi makasıyla kestiğini kanıtlayan on doktorun imzaladığı raporu kanıt olarak gösteriyor. Ondokuz doktordan dördü getiriliyor. İkisi yaraları iyi muayene edemediğini söylüyor, biri raporu doğruluyor, diğerleri Mithat Paşa'nın bütün masraflarını kendisinin karşılamak istemesine rağmen, getirilmiyor. Mithat Paşa bütün iddiaları savunmasında çürütüyor. Onun kararlı duruşu, mahkeme başkanını ürkütüyor. Mithat Paşa dinlenen tanıkların her birine 27'şer soru sormak istediğini ve cinayetin olmadığını kanıtlayacak 94 kanıtı olduğunu söylüyor. Başkan onun isteğine hayır diyemiyor. Başkanla Mithat Paşa arasında daha önce dinlenmiş tanıkların Mithat Paşa'nın isteği üzerine nasıl dinleneceği konusunda tartışma çıkıyor. Mithat Paşa'nın yasaya uygun istekleri karşısında Başkan öfkeleniyor ve Adliye Bakanı'na yardım istercesine bakıyor. Bakanın baş işareti üzerine Duruşma sona eriyor. Başkan  İtirazınız varsa temyize başvurabilirsiniz'' diyor.

45 dakikalık duruşmanın sonucunda mahkeme, çoğunlukla Mithat Paşa'yı cinayetin ortak faili olarak suçlu buluyor. Başsavcının ceza tespiti için duruşma ertesi güne bırakılıyor.  Ertesi günü, 28 Haziran 1881 Çarşamba günü mahkeme yedi kişiye idam cezası , iki kişiye de onar yıl kürek cezası veriyor. Diğer mahkumlar götürüldükten sonra Mithat Paşa salona getiriliyor. Baş savcı ona da idam talebinde bulunuyor. Ve idam cezası veriliyor.

Fransız büyükelçiliği tercümanı Outrey'in bu konudaki genel izlenimi şöyledir (Şimşir, 56); ‘'Tanıkların itirafları ve ifadelerine rağmen, cinayet fiili, duruşmalarda ancak yarım olarak ortaya çıkmaktadır ve tahkikatın tarafgirane yapılmış gibi görünmesi, zihinlerde daha ciddi şüpheler bırakmaktadır. Eğer bir cinayet varsa bile, savunma imkanlarından adamakıllı mahrum bırakılmış Mithat Paşa aleyhinde hukuken hiçbir şey ispat edilmiş değildir. (Paşa savunmasından mahrum bırakılmaktadır). Bir ihlal-ı haktan imtina cürmü-ü meşhuru işlenmiştir ki bu, Temyiz Mahkemesinin dikkatinden şüphesiz kaçacaktır (ve kaçmıştır). Başka türlü yürütüldükleri takdirde ciddi duruşmaların, cinayeti, hatta belki Mithat Paşa'nın suçluluğunu bile ortaya çıkarması mümkündü fakat şimdiki halde ve sadece müzakerelere göre, vicdan sahibi bir hakim Mithat Paşa'yı mahkum edemezdi.''  Fransız tercüman, adaletsiz yürütülen bu olayı''hüzünlü komedi ‘', ‘'Hakiki bir rezalet'' ve ‘' Islah olmaktan aciz, gangreleşmiş bir hükümetin ahlaksızlığı'' olarak nitelendirmekteydi.

Muhtemelen İngiltere'nin teşebbüsüyle, Mithat Paşa'nın idamı infaz edilmedi. Cezası müebbet küreğe dönüştürüldü. Diğer idam cezaları da müebbet hapse dönüştü. Mithat Paşa, diğer mahkumlarla birlikte İzzettin yatıyla Cizre'ye, oradan da Taif'e gönderildi.  İstanbul'da yola çıkmadan önce birkaç gün beklediler. Bunun nedeninin Abdülhamit'in halkın bu konuya tepkisini ölçmek için olduğu söylenir. Hiçbir tepki olmadığından çok kolay bir şekilde Marmara Denizine açılmışlardır. Mahkumlar Cidde'ye vardıklarında onları askerler büyük bir saygı ile onları korudular. 1881 -1884 arsında Taif zindanlarında zor bir hayat süren Mithat Paşa, ağır bir hastalıktan sonra, 7 Mayıs 1884'de öldü. Bir başka görüşe göre zindanda boğduruldu.

1908'de II. Abdülhamit, bazı yetkilerini devrederek Meclisleri yeniden açmıştı. Bu kez meclisler 18 Mart 1920'e kadar, yedi dönem açık kaldı. 18 Mart'ta İstanbul İtilaf Devletleri tarafından işgal edildi. 11 Nisan'da meclisler resmen kapatıldı.  23 Nisan 1920'de Ankara'da kurulan Büyük Millet Meclisi fiilen ülkeyi yönetmeye başladı. Ve yeni bir anayasa yürürlüğe girdi.



Bu yazı 36 defa okundu.


Yorumlar


Ad Soyad E-Mail
GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR ARŞİV

KONUMUMUZ

Altıeylül / Balıkesir

ADRES

Altıeylül Mah. Çiğdem Sok. İnaler İş Mrk.No: 8 1/1 Altıeylül / Balıkesir
MND Ajans
©2020 | Tüm Hakları Saklıdır
MND Ajans