Yüz yıl içinde Marmara Denizi'ni kuruttuk, bereketini yok ettik.
Sanayileşmenin bu iç deniz kıyısında yoğunlaşması, hızlı ve yoğun iç göçün kentleşmeyi acayip beslemesi, dünyanın sayılı metropollerinden olan İstanbul'un nüfus patlaması yaşaması, boğazlarda yaşanan deniz trafiğinin denetimsiz bıraktığı pislik, kontrolsüz, bilinçsiz, ilkel, evsel ve sanayi atıklarının boca edildiği bir deniz…Marmara Denizi.
Koca Tuna nehrinin, Dinyeper-Dinyester nehirlerinin zehirli atıkları, Karadeniz ve Marmara'yı bitirdi.
Deniz bitti!
Yüz yıl önce Marmara'da yaşayan balık türlerini bir sıralayayım dedim.
Barbunya, dil balığı, çipura, eşkina, gelincik, gümüş, gelir göçer hamsi, hani, iskorpit, kalkan, karagöz, sarıgöz, mercan, istavrit, kefal, kılıç, kırlangıç, kofana, kolyoz, kupez, levrek, lüfer, mezgit, sinarit, zargana, gelişi bayram olan palamut, uskumru, tekir, bakoleros, çarpan, lapina…Siz bulup-araştırıp, daha birkaç tür ekleyebilirsiniz.
Şimdi mi?
Şimdi kala kala on tür balık kaldı. Onlar da üreyip çoğalamıyor. Çoğalmadan, yavru vermeden, trol ve devasa avcılar tarafından soyları tüketiliyor.
Rızkına bu kadar nankör, bu kadar vahşi insan türü az bulunur. Çevresini ve sivil toplum kuruluşlarını bu kadar yalnız, sahipsiz bırakan, cahil, korkak, çıkarcı, zavallı insan sürüsü…
Balık hafızası kadar bile hafızası yok.
En verimli topraklarını MÜTEAHHİT doymazlığına veren/kaptıran insanlar…İyi de toprak ürün veriyordu. Sebze-meyve veriyordu. Bu betonlar ne verecek, gelecek nesillere?
İşsizlik, açlık, yoksulluk, cehalet!
X X X
Denizin sonsuz bereketini yok eden insanlara, bu güzel denizin bereketi ile geçinen insanlar, ne yapacaklar şimdi? Tekneleri yosunlaşacak, ağları çürüyecek, yoksunluk ve yolsuzluk içinde çırpınıp duracak insancıklar…
Ve torunu, dedesine soracak:
“Dede, bu balıklara ne oldu?”
İnsanlar, ardı arkası kesilmeyen bir tüketim ihtiyaç deliliği içinde.
Üretmiyorlar, ha babam tüketiyorlar. Tüketirken, doğayı da yok ediyorlar. Doğaya ne kadar zarar verdiklerini, neyi yok ettiklerini, gelecek nesillerin hayatlarını çaldıklarının farkında değiller. Merak ve soruyu unutmuş herkes.
“Ve posbıyık kedilerin dillerinde
En hızlı yaşamak hırsı okunuyordu.
Garip, bin türlü garip ozanın gözlerinde
Bir güzel kadın, bir koca şehir yanıyordu.”
Bilinçsiz bir hırs, acımasız bir tüketim sarhoşluğu, yok olan koca bir bereket denizi, yerini, yurdunu terk eden balıklar, balıklar, balıklar…
X X X
Günlüğünü tamamlamaya çalışan yazar, ıstakozun ıslak ve acı veren gözlere, son karagöz de veda eder.
“Hoşça kal, ıstakoz,
Güle güle karagöz!”
Başka denizlerde, başka güzel insanların denizlerinde buluşmak üzere…