Maalesef bizdeki siyasetçilerin en sevmediği konu eleştirilmektir…
Eleştirmezsen, “gelen ağam giden paşam” konumunda kalırsan senden iyisi yoktur; her devrin adamı olabilir, al gülüm ver gülüm şeklinde şahsi ilişkilerini gayet güzel bir seviyede tutabilirsin…
Oysa eleştiri, özellikle siyasetçiler açısından kötüye yorulmamalı; “yav, böyle diyorlar, böyle yazıyorlar da ne diyorlar acaba haklılık payları var mı” şeklinde düşünülmesi, kafa yorulması gereken argümanlardır.
Lakin bizde eleştiriye gösterilen olgunluk, hoşgörü ve değerlendirme sanırız dört efsane (Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan) sonrası giderek azaldı, son yıllarda ise karikatürcülere ve mizaha bile tahammül yok.
Gırgır, Fırt, Çarşaf gibi yine efsane mizah dergilerinin nasıl çatır çatır muhalefet ettiğini, pek çok köşe yazarından çok daha etkili sonuçlar elde ettiklerini çok yaşadık, gördük.
Şimdi mizah dergisi bile kalmadı düzenli çıkan Leman dışında, ki o da can çekişiyor!
(Ve mizah dergilerinin kapanmasından zevk alan koca bir kitle var orası da ayrı konu)
Velhasıl eleştiri, çağdaş demokrasilerin vazgeçilmezidir.
Basının asli görevi eleştiridir.
Eleştirmeyen, sorgulamayan, denetim görevini yapmayan basın, basın falan değildir, olsa olsa reklam bülteni olabilir ki Türkiye'de basının azımsanmayacak kadar büyük kısmı artık “lay lay lom” moduna döndü.
Siyasetçi de, bürokrat da, kamuoyunun gözü önünde olan “tanınmışlar” da eleştiriye tahammül etmelidir.
Sert eleştiriye tahammül etmelidir. Bununla ilgili sınırsız Yargıtay, AYM, AİHM kararı vardır.
İfade özgürlüğünü geçiniz, o herkes için geçerli; basın açısından bakacak olursak 4.güç olarak niteliyorsanız basını, kamuoyu adına denetim ve sorgulama görevini zaten yapması gerekir basının.
Terletmeyen basın, işlevsizdir.
Bu manada basın düşman veya muhalif olarak algılanmamalı, basının uyarılarından ders çıkarılmalı, ses verilmeli, gereken noktalar üzerinde bir kez veya çok kez değerlendirme yapılmalıdır.
Tabi artık değişen dünyanın değişen olanakları ve sosyal medyanın sonsuzluğu içinde herkes içinde ne varsa döküyor sosyal medyaya.
Çok bilgi, çok belge, çok habercilik yanında yine aynı ölçüde dezenformasyon, bilgi kirliliği, küfür, hakaret de gırla gidiyor. Troll orduları ise keza; ayrı bir bela!
Kuşkusuz bunların birbirinden ayrılması ve sınırın aşılmaması gerek. İfade özgürlüğü elbette olmazsa olmazdır ama ifade özgürlüğü kimseye hakaret, küfür yani hakkın kötüye kullanılması hakkını vermez.
Lakin Sayın İçişleri Bakanı'nın geçtiğimiz günlerde X platformunda “orman yangınları” üzerine yaptığı açıklamalar hukuk açısından oldukça sıkıntılı. Uzun açıklamasında demiş ki Sayın Bakan; “1-28 Temmuz tarihleri arasında… yapılan paylaşımlardan…. yüzde 69'ü negatif ve manipülatif” demiş ve eklemiş “Bunlara hukukla karşılık vereceğiz.”
Önce şunu ayırmak gerek, manipülatif tweet atmak başka şey, negatif yorum başka şey.
Negatif yorumu hukuk dışı nitelerseniz bu demokratik bir hukuk devleti için büyük sıkıntıdır, sorunlu bir ifadedir. Elbette yorumların hepsi pozitif olmayacaktır ve zaten olmamalıdır. Negatif yorum dediğiniz esasen eleştiridir ve eleştiri suç değildir. O yüzden negatif yorum dediniz mi orada durmamız gerekir.
Ki… Bakınız genelden yerele dönelim…
1992'den bu yana yazıyoruz…
Artık ne yazınca kimin ne düşündüğünü, kimin neye kızdığını epey öğrendik.
Giriş kısmında dediğimiz gibi eleştirmezsen, bakan tabiriyle negatif yorum yapmazsan sen iyisindir. Ama eleştirdin mi her çevreden tu kaka olursun; biliriz, yaşadık çokça bunları…
Son örnekleri verelim mi kendimizden…
“Yay/Ada satılmasın, konut hiç olmasın, çünkü orası artık kamuya mal olmuş bir yer, yapılmış haliyle yani kentin ihtiyacı olan haliyle kullanılsın, gidip AVM'lerle görüşün, cazip hale getirin, AVM olarak işlevine tüm donatılarıyla beraber dönsün.. Konut ve ticari alana çevirip satarsanız eleştirdiklerinizden ne farkınız kalır” derseniz şimdiki BBB'ciler kızarlar köpürürler…
Lakin “Avlu elbette içkili bölge olmalıdır, zira şehrin sosyal mekanlara ihtiyacı vardır, zaten turizm belgesi alan alkol sunumu yapabiliyor, ki zaten Avlu'da bazı işletmelerde alkol vardı. İçkili bölge olmak demek çaycının alkol vermesi demek değil, çarpıtmayın, şehirde mekan yok, OSB'ye gelen yatırımcı ve nitelikli çalışanı salt bu mekansızlıktan Balıkesir'e gelmez; nitelikli mekanlar gereken izinleri alırsa alkol sunsun. Zaten çayır çimen üstü açık birahane halinde, 40 yıl öncesinden çok geriye gitti Balıkesir” derseniz Cumhur ittifakı ve bir kısım STÖ kızar köpürür …
“Milletvekillerinin işi mesaj atmak mı, Balıkesir'in milletvekillerini sayın deseniz, üç dört kişinin ismi çıkar kamuoyu nezdinde, milletvekilleri birlik olsun, güçlü olsun, iktidarın genel başkan yardımcısı var elimizde, kente bir uçak inemedi hala, ayıp değil mi; Çömez, Sarı, Canbey dışında yerel basında bile yok diğer vekillerimiz” dediğimizde vekillerimiz ve diğer vekillerimiz kızar köpürür…
“Bu nasıl planlama, yaz sezonu da bitti şehrin bir tarafı felç, bu yolu 7/24 çalışıp halletmek gerek, turizm çıkış noktasında şehrin ana arteri perişan vaziyette, yıl oldu bitmedi” derseniz başta DSİ kızar köpürür…
“Şehir aydınlatması berbat, soluk, renksiz, cansız bir şehir; bari ana arterleri ışıl ışıl yapın, prestij caddeleriniz dökülüyor renksizlikten karanlıktan” derseniz elektrikçiler kızar köpürür…
Örnekler çok.
Eleştirdiğiniz an kızıyorlar, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabiliyorsunuz anlayacağınız…
Ki neyse ki öyle bir derdimiz yok, sokağın sesini, gördüğümüzü, aksaklıkları yazıyoruz dilimiz döndüğünce…
Ve öyle bir cehalet doruğundaki toplumun bir kısmı “Ne İsa'ya ne Musa'ya” dediğinizde bile yanlış anlaşılabilme tehlikesi var yılların deyimini çarpıtıp…
E o hale de düştüysek bir zahmet Google amcaya soruverin neymiş anlamı deyimin, nerden gelmiş, falan filan!
Rahmetli Bekir Coşkun'un köşesinin adını hatırlar mısınız, “Dokuzuncu Köy” dü. Kovuldu, hayatını kaybettiği Sözcü'de, bu kez köşesinin adı “10.Köy” olmuştu.
Doğru söyleyeni köyden kovarlarmış ya; kendisi de açıklamıştı zaten Bekir Coşkun bunu.
Velhasıl Bekir Coşkun'u unutmuyoruz; yazdıklarının çoğu hala geçerliliğini koruyor, eleştirdiği siyasetçiler ise hatırlanmıyorlar bile; siyasetçi yolcu, basın ve vatandaş hancı çünkü.