Kirleniyordu.
Birinciliği beyaza verdiler.
Der ya Asaf; sanki bugünü anlatır gibi.
Üç mısra…
Sayfalara bedel.
Türkiye'nin bugünü olsa gerek.
Çok yakın gelecekte mumla arar hale geleceğimiz suyu; araçları yıkarken tazyikle fışkırtıyor ya yıkamacı.
Öyle tazyik lazım ülkenin temizlenmesi için.
Vıcık vıcık haldeyiz.
Kirlilikten, ilişkilerden, para imparatorluklarından, siyasetin kara dehlizlerinden normal bir insanın midesinin bulanmaması mümkün değil.
Neyi anlatsak nafile; hangi örneği versek yetersiz..
Gün geçmiyor ki bir patlak olmasın…
Bakıyorsunuz, vitrine. Vitrin çatlamış, manken düşmüş…
Bakıyorsunuz dışarıdan; oh ne ala…
Giriyorsunuz içine; suç örgütü.
Yargın tam bağımsız olmadığı, oldurulmadığı için, mevzuat hazretleri delik deşik yamalı bohça ve caydırıcılığı olmayan bir duruma dönüştüğü için, hukuk devletinin boşluklarından ve yargının bağımlı olmasından faydalanan on yüz bin milyon tip türedi ülkede son yıllarda.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Akla hayale sığdıramayacağınız para ve malvarlıklarının akla hayale gelmeyecek yaşlardaki kişilerde nasıl var olabildiği açıklanamazken oradan buradan patlıyor işte vaka üstüne vaka.
Her zaman kötüler ve sahtelikler vardı ama bu zamanlar kadar dökülmemişti ülke bu kadar.
Etik aradığınız siyasette etiğin “e”si kalmamış halde.
16 yıldır mensubu olduğun partiden ayrılıp 16 yıl boyunca eleştirdiğin partiye geçip “alnım ak” demek nasıl bir garabetse, istifa ettiğinde bağımsız kalamamak apayrı bir şaşkınlık örneği de, alan parti de demiyor ki “hakkında yolsuzluk dosyası olanı ben almam kardeşim”.
Tencere dibin kara…
Ama artık tüm tencereler kirli.
Particilik koltuk ele geçirme, bir yerlere gelebilme hırsıyla tasvir edilemeyecek bir noktaya gelmiş.
Ülke yanıyor, yakılıyor…
Yıkılıyor sallana sallana…
Ekonomi vatandaş açısından tabiri caizse nanay durumda…
Kimse sonbaharın gelmesini istemiyor…
Hal böyleyken üzerine bir de çağdaş dünyada Türkiye'nin puanının giderek düştüğü gerçeği var.
İnsan kalitemiz ve nüfusumuz gelecek için hepimizin hayatını kabusa çevirtecek düzeyde ki Afganlar ve Suriyeliler başta olmak üzere milyonlarca insanı bu topraklara almak ülkenin yaşanılabilir halden uzaklaşmasına sebep ki milyonları alanlar maalesef kendi sokaklarını ve kendi vatandaşlarının hayatını görmekten uzakta…
Dışsal arenada ise, BOP projesinin aslında İsrail'i kuzeyden suya, güneyden petrole buluşturma projesi olduğu ve tümüyle emperyalist oyunların parçası olduğu açıkken bir de üzerine Apo odaklı kamuoyunun onayının olmadığı yeni yeni hareketler…
“Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” demiş ya Nazım.
Bırakın mutluluğun resmini; mutluluğun nasıl bir şey olduğunu unutan ve hatırlamayan milyonlar artıyor giderek…
Hiç bu kadar sosyal, siyasal, hukuksal çöküş görmemiştik…
Anayasal kurum olarak anayasal ilkelere aykırı şekilde kadınların giyimine ve miras hakkına karışan Diyanet keşke toplumun asıl bu dibe vuruşuna da hutbelerinde yer verse.
“Biz büyüdük ve kirlendi dünya” diyen Murathan Mungan'a ne diyebiliriz:
“Keşke hep çocuk kalabilsek” mi; onları da koruyamıyoruz ki!