Anayasaya dair, daha önce yazdıklarımda, anayasaların,” Millî mutabakat metinleri. “olduğunu belirtmişimdir. Olması gereken de olan da budur, bu olmalıdır. İşin esası bu ancak bunun sağlanması için takip edilecek yol çok önemlidir. Diğer taraftan, anayasa değişikliğinin sebepleri arasına, filan kişinin makamını garantilemek için gibi fikirler iddiası da konusu da yanlıştır. 102 yıllık geçmişimize bir bakalım, devletin sivil güçleri, sosyal hayatı tanzim edici bir düzenlemeyi gerçekleştirmişler mi? Hayır. Sadece bu eksiklik, dingin kafayla darbeci düşüncelerden arınarak bir anayasa tertibine muhtaç olduğumuzun apaçık sebebi değil midir? Araya başka sebepler sıkıştırmanın samimiyetle alakalı olduğunu sanmıyorum.
Elbette anayasa konusunun uzmanları, hazırladıkları taslağı, önce millet meclisine sonra da meclis ve bağlı birimleri vasıtasıyla millete, kabul veya red hususunda sunarlar, taslak kabul edilirse millî mutabakat sağlanmış olur, reddedilirse yine mesele kalmaz, yenisine sağlık.
Hal bu olunca, okur yazar sıfatını haiz biri olduğum için bazı anlamların yerine oturmadığını fark ettim. “Olsun.” deyip geçmek, mümkün değil.” Yazılı metinler, ne zaman okunursa okun aynı anlamı vermeli.” prensibinden hareket ediyorum.
Mesela, 24. Maddede, “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” derken “14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir.” hükmüne uymayı şart koşar. Bir muhafaza konusudur, eyvallah. Buna itiraz edilmez zira devletin üniter yapısını bozacak fiillerde bulunmamak şartı vardır. Dinî hayata hürriyet tanıyıp dinî gerekçelerle giyinip kuşananlara mâni olmak neyin nesi? Giyinmede, dinin belirlediği biçim kazandırılmış kumaş ve benzerlerini kullanmak devletin yapısını ne yapıp da bozabilir?
İnsana, “Sen, dininin uygulamalarında hürsün.” deyip hanımlara mahsus baş örtüsünü yasaklarsan yeni bir din anlayışı ortaya koymuş olmaz mısın? Cümlelerin anlamı, tam kavranıp uygulamanın yanlış yapılmasını önlemek lazımdır, kasıt yoksa.
Anayasa metinlerinde ve hükümlerinde tam anlaşılırlık esas olmalıdır. Şimdi arz edeceğim çelişkiler dikkate değer durumadır.
“Madde 4 – Anayasanın 1. maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesinin hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” Bu dördüncü madde, ilk üç maddenin bırakın değiştirilmesini, değiştirilmesinin teklifini bile tecviz etmiyor. Çok ilginç, millet, kendinin oluşturduğu anayasayı değiştirme yetkisinden mahrum. Bu mahrumiyeti koyma gücü kime ait? Kanun koyucunun üstünde bir güç var da biz mi bilmiyoruz? Varsa neden bize(millet) anayasa tasdik ettiriliyor? Anayasayı millet oluşturuyor, değiştirmeye gücü yetmiyor. Bunu kısıtlayan güç kime ait. Bu yaman bir çelişki değil mi?
Bunun yanında dördüncü maddenin değiştirilemeyeceğine dair bir hüküm bulunmaması da enteresan değil mi?
Gelelim, değiştirilmesinin bile teklifinin mümkün olamayacağı 3. Maddeye. Bunu beraber okuyalım. Bakalım ne anlama geliyor, Türkçe bilenlere ne anlatmak istiyor?
“Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı, "İstiklal Marşı"dır.
Başkenti Ankara'dır.”
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”
Gençliğimden beri unutmadığım ve beğendiğim bir devlet tanımı vardır, arz edeyim. “DEVLET, KENDİNİ BİR İDEOLOJİ İLE TAHDİT ETMİŞ BİR TOPLULUĞUN TEŞKİLATLI HALİDİR.” Bu tanım uygulamaya uygundur. Devlet milletin kurduğu en kapsamlı bir teşkilattır. Tanımdaki ideoloji kelimesinin yerine daha dar kapsamlı “anayasa” kelimesini koyabiliriz. Böylece millet kendini bu anayasa ile sınırlamış, bunun dışına çıkmamayı karar altına almış oluyor. Hal bu ise 3. Maddenin hükümlerinden ilk fıkrasına bakılırsa millet ve ülke devlete tabi oluyor. Avamî ifadesiyle “Millet devletin malı; ülke, devletin malı.” dememek için anlamamış olmak lazım gelir. Şayet ülke ve millet devletin malı ise millete her istediğini yaptırma gücüne sahiptir. Maksat bu mudur ki? Maksat bu değilse devlet ve ülkenin varlığının, millete aidiyeti anlaşılır olmalıdır.
Hasılı, millet ve memleket devletin malı değil, devlet ve memleket milletin malıdır. Bu anlayış, 3. Maddenin değişimiyle yenilenmelidir.
“Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.” Türk bayrağının bu tanımı da tam anlaşılır değil. Şöyle tanımlanırsa kalıcı bir tanıma kavuşulmuş olmaz mı? “ Türk bayrağının şekli, ilgili kanunla belirtilen “hilâl biçimindeki ayı ile hilalin kavisi arasına ahenkli, dengeli orantılı yerleştirilmiş yıldızı beyaz, kalan zemini kırmızı renkli al bayraktır.”
Millî marşına dair hüküm de noksandır. Bu marşın, en azından törenlerde terennüm edilen ilk iki kıtası anayasada yazılı olmalı ve kalanı da bayrak kanunu altında muhafaza edilmelidir. Tarif edilen bayrağın şeklinin değiştirilmesi veya bozulması halinde, müsebbiplerinin tecziyesi de belirtilmelidir. Bayrağın ifsadını ve müfsitlerinin tecziyesini havi herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konu hassastır. Kanunda kayıtlı değilse kanun değişikliği ile gerekli tedbirler alınmalıdır.
Sadece başkentinin doğru hükme bağlandığı cümle, anlaşılırdır. İstikbalde umulmadık hadiselerle karşılaşıldığında, neyin değişip değişmeyeceği, acaba tartışma konusu halinde, gündeme alınabilecek mi? Normal şartlar altında, sabahları, tıraşını olup saçını tarayarak işe gidenlerin anayasa değiştirmek gibi bir gailelerinin olacağını sanmak saf dillilik olmaz mı? Bu tür meseleler, zor zamanlarda karşılaşılabilecek meselelerdir. Millet, anayasa yapacak; yaptığı anayasanın değişmesini teklif bile edemeyecek. Nerede vardır. Milletin iradesi dışında milletten daha güçlü, engelleyici bu iradenin kime ait olduğunu, doğrusu bilmek isteriz. Kanun koyucunun üstünde bir kanun koyucu varsa o da Allah'tır. (Kur'an ahkamı) Böyle bir güç kabullendiğimiz rejim bakımından zaten gündem dışı. Öyleyse bu güç gerçekten kimde?
Hasılı, anayasa değişikliği çalışmalarında, uzmanların ve dahi ilgili zevatın ince eğirip sık dokuması gerekmektedir.
Anayasa taslağının referanduma sunulduğunda, görüş bildirmek, yine mümkün olur ama geç kalınmış olacağından evvelden bu düşüncelerimizi açıklamanın daha yararlı olacağı kanısıyla beyanda bulunduk.