
YazıYorum (Mete Kozdağ)
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Fransa ve İngiltere, "Brüksel Paktı" altında kolektif savunma için bir araya geldi.
1948'de kurulan Brüksel Paktı, bir sene sonra ABD, Kanada, İzlanda, İtalya, Portekiz ve Danimarka'nın da katılmasıyla NATO'ya dönüştü.
Batı bloğundaki gelişmeyi dikkatle takip eden Sovyetler Birliği için alarm verici olay, 1954'te Batı Almanya'nın NATO üyesi olmasıydı.
NATO'yu dengeleyecek bir oluşum gayretine giren Moskova yönetimi, Doğu Almanya, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Romanya'yı "Varşova Paktı" altında birleştirdi.
Soğuk Savaş'ın en önemli simgelerinden Varşova Paktı, 1955 yılından başlayarak, dağıldığı 1991'e kadar Batı dünyasının karşısında önemli bir güç olarak yer aldı.
01 Nisan 2009 yılında da NATO karşıtı olan ülkelerin tamamı NATO üyesi oldu.
Bu tarihten sonra Avrupa ülkelerinde ‘küçük ordu daha mantıklı' düşüncesi kabul edildi.
Ordular küçülürken ‘savaşçı mirası' dikkate alınmadı ve kaybedildi.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla akıllar başa geldi ama zorunlu askerliğe dönüş nasıl olacaktı?
Gelinen noktada ülke orduları, yeni asker bulmak için giderek artan sorunlarla yani asker kıtlığı ile karşı karşıya.
Özellikle manevi boşluğun büyümesi ve kolektif aidiyet duygusunun zayıflamasıyla birlikte, genç nesillerin orduya katılma isteği, yokları oynuyor.
Son olarak asker kıtlığı bir şekilde(!) çözülür ama ‘savaşçı mirası' geri getirmek çoook(!) zor.
Okunuyor olmak dileğiyle, saygılar.