28.08.2020
“Kraldan çok kralcılar” ve dalkavuklar!
Herkesin bildiği bir deyiş vardır: “Kraldan çok kralcılar!”
Bunlar için kişilerin değeri ve önemi yoktur. Onlar için yalnızca koltuk önemlidir.
Koltuğa oturan kişileri, çıkarları doğrultusunda överler, göklere çıkarırlar. “En
büyük sensin!” diye bağırırlar.
Aslında asıl tehlike, koltuklarda oturan kişilerle ilgilidir. Onlar, yanındakiler ve
çıkar sahipleri tarafından hep övüldüklerinden, yaptıkları yanlışlarını hiç
göremezler. Hep doğru yaptıklarını sanırlar. Oysa yanlarında yanlışlarını
söyleyecek gerçek danışmanlar veya dostları bulunsa çok daha yararlı
hizmetlere yönelebilirler.
X X X
Geçtiğimiz günlerde, Bandırmaspor'un olağan genel kurulu yapıldı.
Bu genel kurulda dikkatimi şu nokta çekti.
Bandırma Belediyesi'nin önceki başkanı olup, “Bandırmaspor'un Onursal
Başkanı” sıfatı verilen Dursun Mirza, bazı kişilerin eleştirisine uğradı. Bu kişiler
arasında, Bandırma Ticaret Odası Başkanı Mehmet Kılkışlı da vardı. Kılkışlı,
Mirza görevdeyken ona hiçbir eleştiri getirmemişti. Demek ki, Mirza'nın
koltuğundan düşmesini beklemiş, eleştirmek için.
Kılkışlı ve Bandırma Belediye Meclisi'ne soktukları iki üye şimdi Belediye Başkanı
Tolga Tosun'un yanında…Güzel ama Tosun, şunu hiç unutmasın ki, koltuğu
bıraktığında Mirza'ya reva görülen davranışla karşılaşabilir. Bunu hiç unutmasın.
Aklıma, Montesguieu'nun şu sözü geliyor:
“Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün kazandırdığı yarardan daha fazla
olursa, o ülke batar.”
X X X
Aklıma yöremizdeki bir belediye başkanının bana anlattığı şu olay geliyor.
Sizlerle de, isimleri vermeden, o başkanın ağzından paylaşayım:
“Çocukluğumuz ve gençliğimizin birlikte geçtiği bir arkadaşım var. Belediye
başkanlığı dönemimde de hep bana yakın oldu. Bir gün seçimi kaybettim ve
koltuktan düştüm. Bu arkadaşla, bir Antalya gezimiz sırasında karşılaştık.
Yanımızda eşlerimiz de vardı. Hayret! Belediye başkanlığım dönemimde büyük
övgüleriyle ve yakın ilgisiyle karşılaştığım bu arkadaş, sanki beni hiç
tanımıyormuş gibi çok soğuk davranıyordu. Demek ki tılsım, oturduğum
koltuktaymış! Dostluk ve arkadaşlık boşmuş!”
Sonra ben de bu kişiyi başkalarından da dinledim. İnsanları kullanıp, işi
bittiğinde terk etmesiyle tanınırmış.
X X X
Ve bir fıkra.
Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman, “Şu patlıcan musakkaya bir
türlü doyamıyorum” dese, dalkavuğu, “Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın
suyu akıyor. Akşam olsa da yesek” yanıtını verirmiş.
Padişah, imambayıldıdan söz edecek olsa, “Padişahım, şu imambayıldıyı icat
edenin mekanı cennet olsun, nefis bir yemek! İnsan, yemeye doyamıyor”
dermiş.
Padişah, karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından, kebabından,
patlıcan salatasından, turşusundan ve reçelinden söz ettikçe, dalkavuk da
göklere çıkarırmış.
Gel zaman, git zaman padişah, patlıcandan nefret etmiş. Sofraya değil yemeği,
salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın “P” harfinin gelmesini bile yasaklamış.
“Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü anlamıyorum”
dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış:
“Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak gerekir…”
Padişah, bir başka gün, “Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar lezzetli salata
çeşidi varken, akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar. Anlamak
mümkün değil!” dediğinde dalkavuk, sözünü kesercesine atılarak eklemiş:
“Padişahım, bu insanlarda damak zevki diye bir şey yok. En iyisi, patlıcanın
yetiştirilmesini yasaklamalı…Adını bile duymaktan nefret ediyorum…”
Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın bulunmadığı bir ortamda
dalkavuğa sormuş:
“Yahu, sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi
ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin,
hayret!”
Dalkavuk, hemen yanıtlamış:
“Bana bak arkadaş! Bana bak! Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum!
Anladın mı?”
Bu yazı 525 defa okundu.