ANASAYFA GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR KURULUŞ KÜNYE İLETİŞİM

24.09.2020

EGE’NİN İKİ YAKASINDA BARIŞ!

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,

İyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.

Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya kuracağız demesidir;

ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle. Barış budur işte…

Çocukluğumuz onların göç hikayelerini dinlemekle geçti. Selanik'ten vapura nasıl binmişler? Nasıl gelmişler? Yolda ne meşakkatler çekmişler? Biz onlardan, Misakça köyündeki dedelerimizden, ninelerimizden onların göç hikayelerini dinleyerek büyüdük. 1924 Lozan Antlaşması ile Yunanistan'dan mübadele ile gelen göçmenlerden atalarımızdan bahsediyorum. Bandırma ve Erdek ilçemizin köylerinin çok büyük bir bölümü 1924 Lozan mübadili köyleridir. Rumların zorunlu göçü sonrası boşalan köylere yerleştirilen muhacirlerdir onlar. Bu yaşanan tarihi dramdan kim bilir ne hikayeler, ne romanlar çıkar, yazılanlar neler anlatır.

Bandırma'nın Misakça Mahallesi (eskinin köyü) ahalinin yarısı Yunanistan Selanik ili Langaza ilçesi Ligvan köyünden, yarısı da Kavala İlçesi Köseilyas köyünden gelmişler. Benim ailem de ana tarafım Selanik baba tarafım da Kavala tarafından gelmiş memleket topraklarına ve Misakça'ya yerleştirilmiş. Misakça; Erdek körfezinde, deniz kenarında, Gönen çayının deniz ile buluştuğu noktada şirin bir köy. Tabi dedim ya bizim kuşak onların memleket diye andıkları, Selanik ve Kavala hikayelerini dinleyerek geçti. Mutuş Çolak Mustafa dedemin “Ey be çocuklar biz Atatürk olmasaydı nereye gidecektik?” sözleri ve dedelerimizin yüzlerce yıldır yaşadıkları, dedelerinin babalarının mezarlarının bulunduğu topraklardan kopmak zorunda kalması çocuk aklıma o yıllardan beri kazınmış.

Bugün yaşanan olayın Yunanistan ve Türkiye'yi silahlı çatışma noktasına getirmesi bana çocukluğumda dedemin anlattığı o hikayeleri hatırlattı. Yaşadıkları bunca acıya rağmen biz onlardan Yunan halkı ve komşuları için hiçbir düşmanca söz ve nefret sözü duymadık, onlar yüzlerce yıllık komşularıydı, arkadaşlarıydı. Karşılıklı dayanışma ve iş birliği içinde yaşadıkları dostlarıydı. İlginç değil mi? Neden böyle peki? Çünkü yüzlerce yıl yan yana, acıyı kederi sevinci paylaşan Rum ve Türk halkı düşman değildi, onlar komşuydu, üreticiydi, kutsal günlerde bayramlaşan dosttu. Çünkü düşman halkları savaşa kışkırtan, emperyalist silah tacirleri ve sömürgeci devletlerdi. İşte bu sezgi ile Mutuş dedem Selanik'teki Rum Hiristiadis'e, Kavala'daki Dimitri'ye düşman değildi. Düşman bu halkları birbirine kırdırmaya çalışan sömürgeci emperyalizm idi. Bugün de öyle değil mi? Ege'de, Akdeniz'de emperyalist güçlerin tezgahı yine sahnede değil mi? Oysa gerçek barış Ege'yi ve Akdeniz'i; ekonomik kaynakları Türk ve Yunan halkının çıkarlarını, adil bir şekilde paylaşarak barış denizi haline getirmek ile kurabilir.

Her iki yaka halkının yaşadığı acılar ödenen bedeller hala hafızlarda yerini koruyor. Yunan ve Türk halkının, emperyalizmin 1920'lerde yaşattığı acıları sarmasının yolu ekonomik, kültürel, tarihi bağlarını karşılıklı güçlendirmek ve 1924'de yaşanan travmayı karşılıklı kardeşlik bağları ile yeniden dostluğa, dayanışmaya çevirmektir ve bu da Yunan ve Türk siyasetçilerinin görevi olmalıdır. Bunun şartları ve tarihi altyapısı da hazırdır. Yukarıda belirttiğim gibi Türkiye'de milyonlarca Yunan, Yunanistan'da milyonlarca Türk göçmeni bu barış ve kardeşliği, dostluğu tesis edecek en önemli siyasal güçtür. Selanik-İzmir, Bandırma-Kavala arasında halkların elleri harmandalı ve sirtakide buluşursa, un, buğday, zeytin ve zeytinyağı ticareti, hakça paylaşılan enerji kaynakları her iki ülke halkını ekonomik olarak ihya etmeye yeter de artar bile.

Şimdi siyasi ve diplomatik taraflar masaya otururken bu acıları yaşayan ataların, yetiştirdiği bir siyasetçi olarak ben Türk Hükümetine, Yunan Hükümetine ve sivil demokratik harekete bir hatırlatmak istedim. Ege'nin iki yakasında aynı yemekleri yiyen, aynı müzikleri dinleyen aynı çalgılarla zeybek ve sirtaki oynayan, dilini duymasan kendini Bandırma'da, İzmir'de zannedeceğin kadar benzeşen, yüzlerce yıl komşuluk ve kardeşlik yapan bu halk barış içinde yaşamaya mecbur ve mahkumdur. Dedim ya ben dedemden Hiristo için kötü söz işitmedim. Yunan Başbakanı Fransız emperyalizmine değil halkına güvenmelidir. Ege'nin iki yakasında barış ve kardeşlik türküleri, zeybek ve sirtaki oynayıp omuz omuza halaylar çekmek, şehit çocuklarının başında ağlayan, ağıt yakan anaları görmekten çok daha kutsal değil mi?

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların

Sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.

Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların

Tek bir sözcüktür yazdıkları:

Barış

Ve bir tren ilerler geleceğe doğru

Kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden

Buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.

Bu tren, barıştır işte.

 

Ege'de ve Doğu Akdeniz'de adil ve hakça bir barış istiyoruz! Halklarımız bunu istiyor.


Bu yazı 715 defa okundu.


Yorumlar


Ad Soyad E-Mail
GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR ARŞİV

KONUMUMUZ

Altıeylül / Balıkesir

ADRES

Altıeylül Mah. Çiğdem Sok. İnaler İş Mrk.No: 8 1/1 Altıeylül / Balıkesir
MND Ajans
©2020 | Tüm Hakları Saklıdır
MND Ajans