“4-12 Ocak 2020 tarihinde 13.sü yapılacak olan “Çukurova Kitap Fuarı’nın” birincisine 2006 yılında katılmıştım. Çukurova Kitap Fuarı’nda bulunmaktan duyduğum o zamanki sevincimi yazmıştım. Bu yazıyı, sizlerle paylaşmak için koyuyorum.”
Adana yıllardır beklediği kitap fuarına ocak ayında kavuştu. Valilik ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nün duyurusu ile öğretmenler, öğrencilerle fuar alanını doldurdular. Çocuk sesleri salonu kuş cıvıltıları gibi şenlendirdi. Çalışan kesim hafta sonu yine çocuklarıyla gelip kitap sergilerini coşkuyla şenlendirdi. Cumartesi akşamı izleyenlerin sayısı iki yüz bini buldu. Pazar günü salonda dolaşmak, nefes almak çok zorlaştı.
Kitap sergenleri ve yazarların önündeki kuyruklar uzadıkça uzadı. Kitap fuarına yüzün üzerinde yayınevi katıldı. Altı gün içinde çok sayıda yazar, şair, düşün insanı geldi. Kitap Fuarı’ndan Adana evlerine taşınan kitap sayısını düşleyebilirsiniz. Her akşam Adana Televizyonu’nda yarım saat Kitap Fuarı tanıtıldı. Söyleşi konuları günceldi. Toplantı salonlarında kitapseverler, konuşmacıları ayakta dinlediler. Nihat Behram, şiirimizde “Direnmenin Köklerini” halk şiirimizden günümüze bağlarken gençler onu ayakta izlediler. Ayakta dakikalarca izlemelerinin
nedeni şiire, şaire duydukları saygıdandı. Bir de iyi, güzel ve doğrudan yana direnmenin onurunu ezelden biliyorlardı. Sevgi Özel’in dil söyleşisinde coşku doruktaydı. Kaybolan dilimizin örnekleri yüreğimizi yakıyor. Televizyon, internet ve daha pek çok şey dilimizin karşıtı oldu. Sokaklarda iş yeri adlarını, yabancı dilde yazmanın turizme ne faydası var anlamak mümkün değil! Anladığımız, sadece güzel Türkçemiz elden gidiyor. Kitap fuarında yaşadığımız günlere damgasını vuran anlamlı iki fotoğraf sergisi vardı. Anadolu’nun yüzlerce yıldan beri inanç, düşünce, yaşama biçimlerine kardeşçe, saygılı yaklaşımını vurgulayan “Anadolu’da inançlara saygı” sergisi; Tarihi havra, kilise, camiyi bir arada gösteren siyah beyaz fotoğraflardı. Yurdumuzu bölmek isteyenler bu iç içe yaşamın, sevgi barışını, görmeliydiler!
İkinci sergi, komşumuz Irak’ta çekilen savaş acılarını sergileyen fotoğraflardı.
“IRAK DEĞİL!” derken “uzak değil, yanımızda, komşumuz acı çekiyor” anlamında çok yerinde bir ad verilmiş sergiye. Siyah beyaz fotoğraflar içimizde acı, sevgi, merhamet,
utanç, duygularımızı karmakarışık hale getirip bizi kamçıladı. Savaş acılarından en büyük payı da kadınlar ve çocukların aldığını, içimiz burkularak fotoğraflarda gördük.
Adana Özgür Pencere Dergisi’nin, öykü yazma konusunda yüreklendirdiği gençler, Şebnem Sema Tuncel ve Ayşe Yamaç tarafından düzenlenen bir söyleşide
izleyenlerle güzel anları paylaştılar. Adana Milli Eğitime Yardım Derneği’nde çalışan hanımlar çeşitli oya ve dantel elişi satışından elde ettikleri gelir ile okullara, öğrencilere destek oluyorlardı. Okulların kütüphanelerini zenginleştirmek amacıyla kitap bağışları toplamak için çırpındıklarını gördüm. Hanımlarımızın yardım derneklerindeki çalışmaları toplumda en çok
gereksinme duyduğumuz çabalardır. Üst kattaki kafeterya pencerelerinden Seyhan barajı, köprü, köyler, tepeleri karlı Toroslar görünüyordu. Fuarda yorulanların, kış ortasında, tepeleri karlı
Toroslar’a bakarak yudumladıkları çaylar unutulmayacaktır…
Benim yüreğimde Adana’dan kalan güzel görüntülerden bazıları şunlar: Adana Atatürk Evi, İstasyon binası, Atatürk parkı, palmiyeli caddeler, Tarihi Taş köprü ve çarşılar… Ne kadar az diye düşünmeyin, günümün tüm saatleri kitap fuarında geçiyordu. Ocak ayında kış akşamı, erken kararan hava yüzünden hemen otele koşuyordum.
Hafta sonu fuar kapısının önünde gördüğümüz, çevre il ve ilçelerden kitap fuarına, ziyaretçi getirmiş otobüslerin çokluğu, halkın gösterdiği ilgi bizim
yanılmadığımızın kanıtıdır. Sırada Malatya, Kayseri, Sivas, Diyarbakır, Eskişehir, Ankara, Samsun, Artvin, Antalya, Mersin, Ordu, Trabzon gibi daha pek çok okumayı
seven kentlerimiz var. Karanlığın üzerine elimizde kitaptan meşalelerle gideceğiz. Bizim yol göstericimiz, akıl ve bilim yolu Atatürk’ten miras değil miydi?
Fuarda kaldığım altı gün boyu, BU yayınevi sergeninde okuyucularla söyleşip, kitaplarımı imzaladım. Karşımda, Cumhuriyet gazetesinin stant alınlığında “Kitap okumayı sevdiğinizi biliyoruz” yazısı salona ışık saçıyordu. Ben de her okuyucuya uzattığım kitapla “Işığa, aydınlığa meşale yaktım” diyerek beynimi, yüreğimi kıvançla doldurdum. Bir gün önce okulları ile gelen, kitap alan ÖĞRENCİLER, ertesi gün
ellerinde kırmızı karanfil, anne ve babaları ile gelip, yeni bir kitabımı aldılar. Eski öğrencilerimi öğretmen olarak sınıfları ile karşımda görmek, beni sevinçten uçurdu. Bu gördüğüm, tüm meslektaşlarımla öğretmen olarak onlara verdiğimiz sonsuz emeklerimizin sonucuydu. Yetiştirdiklerimizi, karşımızda görev başında, bizim devamımız olarak görmekten çok gurur duydum. Bundan daha güzel,
beni mutlu eden başka bir son düşünemem! Öğrencilerine armağan kitap alan ÖĞRETMENLER yine en öndeydiler. Torunlarını getiren dedeler, nineler bayram yerine gelmiş gibi sevinç içindeydi. İyiye,
güzele, doğruya giden yol, çocukların ve gençlerin önüne kitapla açılmalıdır. Adanalılar tiyatroları ve senfoni orkestraları ile övünüyorlardı. Bundan sonra
kitap fuarları ve izleyici sayısının yüksekliği ile övünecekler! Biz kitap sevdalıları, geçtiğimiz hafta Karacaoğlan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü ve daha pek çok kıymetli sanatçı yetiştiren bereketli Çukurova’nın Kitap Fuarı’nda şenlikteydik. Saydığım isimlere saygıdan, onların adlarını taşıyan “Kültür Evleri” kurulmalıdır. Bunu özlemle bekleyeceğim. Sokaklara, caddelere sanatçı ismi koymak kolay! Gençler, Kültür Evlerinde bu sanatçıların neden yazdığını, nasıl yazdığını, özverilerini, vatan ve insan sevgilerini anlatabilirsek çok anlamlı, kalıcı ve ufuk açıcı olur…
Adana’nın iklimi gibi sıcak insanları, özverili öğretmenleri kitap fuarını çok candan karşıladı, fuarın zenginliği olmayı başardılar. Fuara emeği geçenleri kutlarım.
Aralarında bulunabildiğim için kendimi çok gururlu ve mutlu hissediyorum…