Daha önceden kaleme aldığı, 17 öyküden oluşan “Dünyaya Tekrar Gelsem” isimli kitabı yayınlanan Gül Ayşe Aydemir Yaldız'ın, okurlarla yeni buluşan
“Omorfo Girit-Güzel Selanik” isimli duygulu mübadele romanını da bir solukta, sık sık gözlerim dolarak okudum.
Gül Ayşe Hanım, romanının sunuş bölümünde, bana da, “Mübadele üzerine bir hikâye ya da roman yazmamın bu yöre için güzel olacağını sık sık yineleyen gazeteci arkadaşım ve meslektaşım Önder Balıkçı'ya özellikle teşekkür ediyorum” deme inceliğini göstermiş.
Asıl ben ona teşekkür borçluyum, önerimi dikkate alarak, böylesine duygu yüklü bir mübadele romanını edebiyatımıza kazandırdığı için…Çünkü yaşadığımız bölge, Bandırma ve Erdek başta olmak üzere o yıllarda “mübadil yatağı” olmuştu. Birçok mübadil, bu topraklarda yaşam sürmüştü, yıllarca…Böyle bir romanın, bölgemizin bir yazarı, edebiyatçısı olarak kaleme alınması hepimiz için boynumuzun borcuydu; bu onur, ilk kez Gül Ayşe Hanım'a nasip oldu.
Gül Ayşe Aydemir Yaldız, akıcı bir dille kaleme aldığı kitabının bir yerinde, mübadilleri, “geçmiş öksüzleri” olarak niteliyor.
Bundan 97 yıl önce, Lozan'da, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan “Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi”, Ege'nin her iki yakasındaki tarihin akışını değiştirdi, bir yerde. Ege'nin iki kıyısında yön değiştiren rüzgârların insan yaşamını etkilemesinin öyküsüdür, mübadele. Bugünün deyimiyle “değişim”, yani “karşılıklı göç”, hem eksiltir insan yaşamını, hem de çok acı ve acıklıdır.
Mübadele sözleşmesinden sonraki tarih ise ülke özlemiyle yazılmıştır.
Doğdukları topraklardan, komşularından, evlerinden ayrılmak zorunda kalanlar, her iki kıyıda da benzer acıları yaşadılar. Yaşamları, yeni koşullara göre yeniden düzenlendi. O göçü yaşamak zorunda kalanların tanık oldukları acılar, günümüzde de derin izler taşıyor ve taşıyacak. Çünkü İlber Ortaylı'nın
değerlendirmesiyle “Her mübadele, bir yaradır, izi kalır…”
Buna paralel şekilde, 97 yıl öncesi, Girit-Türkiye arasında yaşanan mübadelenin etkilerini bugün bile hâlâ görebilmek mümkün.
Gül Ayşe Hanım'ın, bu mübadele romanını hazırlama aşamasında adeta “kılı kırk yararcasına” ne denli özenli çalıştığını, mübadele tarihiyle en küçük bir noktada bile ters düşmemek için aylarca bu konuyu çok iyi bilenlerle görüştüğünü yakından biliyorum. Bildiğim kadarıyla kitabın öncelikle kendi içine sinmesi için çok çalışıp bekledi ve sonunda yayınlanma aşamasına getirdi.
Zaten tarihe bu saygılı, çok araştırmaya dayalı çabası olmasa, Girit'te, doğup büyüdükleri topraklarını, komşularını terk edip, adeta yürekleri kanayarak
Türkiye'ye gelmek zorunda kalanların yaşadıkları acıları böylesine etkili anlatan böyle bir roman ortaya çıkmazdı. Girit'ten, Türkiye'ye gelirken, kapakları bir anda kapanıp, yola çıkan gemiye, o kargaşa içinde 10 ve 12 yaşlarındaki iki çocukları Ali ve Kiraz'ı yanlarına almaya fırsat bulamayarak, Girit sahilinde bırakan Asiye-Mükremin çiftinin yıllarca yaşadıkları acılarını biz de yüreğimizde hissedemezdik. Aynı şekilde, kucağında ölen çocuğunun, gemide ölenlerin kurallar gereği denize atılmasına çaresiz kalması gibi…
Gül Ayşe Aydemir Yaldız, öylesine özenli çalışmış ki, romanında, ülkemizde sadece Kapıdağ'da yetişen soğanın ismini bile “mor soğan” olarak, doğru bir şekilde yansıtıyor, birçok kişinin “kırmızı soğan” deme yanlışına düşmelerine karşılık…Ayrıca, “balık soğanı” olarak tanımlanmasının da altını çizerek…
Mübadillerle ilgili çarpıcı sayısız söyleşilerini kitaplarında toplayan ve dostluğuyla gurur duyduğum gazeteci-yazar İskender Özsoy'un, kitaplarına da
isimlerini verdiği “İki Vatan Yorgunları”, “Mübadelenin Öksüz Çocukları”, “Ah Vre Memleket” değerlendirmelerini de hiç unutamam.
Yine hiç unutmuyorum, Erdek'in Narlı Mahallesi'nde yıllarca yaşayan 1. kuşak mübadil Ali Abak ve Erdek'te yaşayan Mehmet Özalp ile yaptığım söyleşilerde,
“kalplerinin yarısının, Girit'te kaldığını” dile getirmişlerdi. Hele hele Mehmet Özalp, sıla özlemini gidermek için, kendisine bir bidon içinde Girit'ten su
getirttiğini anlatmıştı, gözyaşları arasında…
Gül Ayşe Aydemir Yaldız'ı, “Omorfo Girit-Güzel Selanik” isimli, duygu yüklü mübadele romanı için yürekten kutlarken, yeni yapıtlarını da beklediğimizin
altını çiziyorum.
Bu arada, özellikle Erdek'e, mutlaka bir “mübadil evi” kazandırılması gerektiğine dikkati çekiyorum.
Bu yazı 541 defa okundu.