Henry Brooks Adams, “Öğretmen, sonsuza dek etkiler. Etkisinin nerede biteceği asla bilinmez” diyor.
Çok doğru da, son yıllarda eğitim-öğretimimizde yaşananlar artık öğretmenin etkileme gücünü olumsuz etkiliyor.
Yeni bir “Öğretmenler Günü”nü kutlamaya hazırlandığımız sırada, Eğitim-İş Sendikası'nın, yurt genelindeki 81 ilde görev yapan 5 bin 514 öğretmenin çevrimiçi katılımıyla, “Öğretmenlerin, Ekonomik, Mesleki ve Sosyal Durumlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri” konusunda yaptığı araştırma çarpıcı sonuçları ortaya koydu.
Araştırmaya katılanların yüzde 93'ü, “Öğretmenliğin, saygın bir meslek olma özelliğini kaybettiğini” belirtirken, yüzde 46'sı, görevden alınma korkusu yaşadığını, yüzde 83'ü, yöneticilik için torpile ihtiyaç duyulduğunu, yüzde 48'inin, yöneticiler tarafından, öğretmenlere baskı yapıldığını, yüzde 59'unun, gelecekten umutlu olmadığını, yüzde 26'sının kararsız, sadece yüzde 15'inin ise gelecek için umut taşıdığını bildirmiş.
Aynı araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 96'sı geçinemiyor. Yüzde 63'ü, çocuğunun gıda ihtiyacını karşılayamıyor. Yüzde 26'sı ise ek işle ay sonunu getirebiliyor.
Okullarını bitirerek, öğretmenlik formasyonu alan binlerce öğretmen, yıllardır göreve atanmazken, zorunlulukla başka mesleklere yönelmek zorunda kalıyor.
Kısacası, Türk öğretmeni, mesleğinin geleceğinden umutsuz ama daha da önemlisi mutsuz!
“İşine” değil, “okuluna” mutsuz giden bir öğretmenin, öğrencisine umut ve mutluluk aşılaması mümkün mü?
Türk Milli Eğitimi yıllardır “yap-boz tahtası”na dönüştü. Olması gereken “millilik” özelliğini yitirdi. Öğretmenler, çok yanlış bir şekilde, “öğretmen”,
“uzman öğretmen”, “başöğretmen” gibi sözüm ona kariyerlere(!) ayrıldı. Ciddi hiçbir kıstasa dayanmayan bu ayırım, öğretmenlik mesleğine ciddi bir darbe daha vurdu.
Milli eğitimin ana hedefi, eleştirel ve özgür bireyler yetiştirmek olmalıdır ama bu ortam ve koşullarda bunun gerçekleşmesine olanak var mı?
Sevgili öğretmenim,
Bu öğretmenler gününde de yine “Büyüklerimiz” yine senin asaletinden, mesleğinin kutsallığından söz edip, sana methiyeler düzecekler. İnanma öğretmenim!
Sevgili öğretmenim,
Sana yıllardır, ailenle birlikte huzur içinde yaşayabileceğin insanca bir ücret veremedik, affet bizi!
Seni, yıllardır siyasetçilerin elinden kurtaramadık, affet bizi!
Seni, yıllardır kurutulmuş bir yaprak gibi oradan oraya savurup, sürgün ettik.
Aileni bile parçalamaktan çekinmedik, affet bizi!
Eğitimde gerekli önlemleri almak yerine, çareler üretmek zorunda kaldığımız için affet bizi!
Atatürk, ülkemizi 21. yüzyıla taşıma görevini sana vermiş, bilgi toplumunu hazırlamanızı istemişti. Sana bu olanağı veremedik, affet bizi öğretmenim!
Başta Köy Enstitüleri, yakın bir zamanda ise Eğitim Enstitüleri olmak üzere öğretmen yetiştiren okulları birer birer kapatıp, “gerçek öğretmenler” yetiştirmeye son verdiğimiz için affet bizi öğretmenim!
Ne diyelim, yine de günün kutlu olsun öğretmenim!
Bu yazı 453 defa okundu.