Çiçekler hayatımızla o kadar iç içedir ki sadece bahçemizde yetiştirmekle yetinmez; evlerimizde cam önlerinde saksılarda da yetiştiririz. Hatta saksı bulunmadığında tenekelere, pet şişelere, bidonlara, lastik araba tekerleklerine dikildiğine bile şahit oluruz. Evladımıza bakar gibi onlarla ilgileniriz.
Çiçekler mutluluğumuzun da hüznümüzün de ifadesidir. Sevdiklerimize çiçeklerin adlarını isim olarak verdiğimiz gibi yine sevdiklerimizin mezarlarına eker hüznümüzü onlarla ifade ederiz.
Örtülerimiz, fistanlarımız, yazmalarımız hep çiçeklidir. Hatta bu çiçeklerle yetinmez; yazmaların kenarlarına iğne oyası ya da tığ oyası ile çiçekler işleriz. Aslına bakarsanız her ev çiçeklerle donatılmış bir sanat galerisi gibidir. Bunları işleyen yüreği ve ruhu güzel hanımlar da birer sanatçı.
Şükufenin sözlükteki ilk anlamı çiçektir. Osmanlı’da çiçeklere genel olarak “şükufe” denilirmiş. Hatta çiçek satanlar “Şükufeciler Derneği” adı altında bir araya gelirlermiş. “Şükufenȃme” de Osmanlı çiçek ve bahçe kültürü hakkında bilgi veren kitapların adıdır. Şükufenȃme-i Ali Çelebi gibi. Bununla birlikte kelimenin terim anlamı ise XVIII. yüzyılın ilk yarısından itibaren tezhip sanatında çiçek minyatürleri için kullanılan bezeme sanatıdır.
Divan edebiyatında da şairler sevgiliyi anlatırken çiçeklerin özelliklerinden faydalanırlar. Hepimizin en çok bildiği, şairlerin ilham kaynağı, çiçeklerin sultanı güldür. Bununla birlikte gelenekte sevgilinin özelliklerini anlatmak için başka çiçekler de kullanılır. Bu çiçeklerden birisi de nergisdir. Nergis, şekil bakımından göze benzediği için sevgilinin gözüyle ilişkilendirilir ve daima sevgilinin gözleri ile birlikte anılır. Göz, sevgilinin güzellik unsurları içinde en başta gelenlerden biridir. Sevgilinin gözü fettandır. Lakayttır. Alay eder. Gözün görevi görmek olsa bile sevgilinin gözü aşığı daima görmezden gelir. Sevgiliyi görmezden geldiği için zalimdir. Sevgilinin gözleri aşığın gözlerine ilişirse anlamlı olur. Çünkü gerçek sevginin ancak gözle yani bakışla anlatılabileceğine inanılır. Bununla birlikte sevgilinin gözü sihir gücüne sahiptir. Aşığı büyülemekte üstüne yoktur. Aşık sevgilinin kendine olan duygularını da onun gözlerinden okumaya çalışır. Dolayısıyla sevgiliden sevgisini anlatması beklenmez. İçtenlikle bakması tercih edilir.
Nergis ince bir sap üzerinde boynu eğri durur. Taç yaprakları daima açık olduğu için uykusuz bir hali vardır. Uykusuz ve mahmur oluşundan dolayı bazı sabahlar gözlerini zor açar. Onun gözlerini açmasına saba rüzgarı yardım eder. Dolayısıyla mahmurluk, uykusuzluk, mest olma halleri nergis ile sembolize edilir.
“Gözlerini açmaya yoktur mecȃli nergisün /
Giceden benzer ki mey içmiş başında var humar” (Muhibbi)
(Nergisin gözlerini açmaya gücü yoktur. Geceden şarap içmiş başında hȃlȃ sersemlik kalmışa benzer.)
Beyitte hayaller nergis-göz-gece-mey-humar ilişkisinden kaynaklanır. Humar, içki içildikten sonra ayılma esnasında hissedilen sersemliktir. Şair nergisin yani sevgilinin mahmurluğunun sebebini geceden içtiği meye bağlar.
Bununla birlikte divan şiirinde nergisle yapılan bazı tamlamalar vardır. Nergis-i fettan gibi. Nergis-i fettan aşığın gönlünü allak bullak eden gözdür. Fuzuli bir beyitinde şöyle der:
“El çeküp kat’-i nazar kılmış ilȃcumdan tabib /
Bildi güya kim hȃrab-ı nergis-i fettȃnunam (Fuzuli)
(Doktor, senin fitneler koparan nergis gözün yüzünden benim harap olduğumu bilmiş gibi benden ümidini keserek beni tedavi etmeyi bırakmış.)
Bilirim. Hepimiz şükufeleri severiz.
O halde haftaya bir başka şükufeden bahsedebilmek ümidiyle…
Hoşça kalın!