“Sevgili arkadaşlarım,
Hoşunuza gidecek bir gezi yazımı, size yeni yıl armağanı olarak sunuyorum. Yurdumuzda; sağlık, mutluluk, barış, huzur, bolluk, bereket, adalet ve yaşamı güzelleştirecek her şeyin gerçek olmasını istiyorum.”
Bir ay önce oğlum Çağlayan, 1991 yılı Bregenz Müzik Festivali'nden Nabucco (Nabuko) Operası'na bilet almış. Festival dünyaca ünlüdür. Çok değerli müzik topluluklarının biri gidip biri geliyor. Operalara bilet bulmak mümkün değil!
Bu gece operaya gideceğiz ama sabah başlayan sağanak yağmur, hiç nefes aldırmıyor. Oyun, Konstans Gölü kıyısındaki Bregenz kentinde, beş bin kişilik açık hava tiyatrosunda. Nabucco Operası için bir aydır, gölün üzerine sahne hazırlandı, dekor yapıldı. Ertelenmesi mümkün değil! Oyunlar, kapalı gişe oynuyor. Ayrıca bilet ücretleri çok yüksek.
Kaygı içindeyiz. Gözümüzün biri saatte, biri gökyüzünde gidip geliyor. Gökyüzü, hiç ümit vermiyor. Saat, arkasından kovalayan varmış gibi koşmaya devam ediyor.
Sıkıntılı geçen saatlerden sonra, sımsıkı giyindik. Minderlerimizi, battaniyelerimizi, şemsiyelerimizi aldık. Anfiteatr'ın (kat kat basamaklı tiyatro) önüne geldik. Birinci perde süresince yağmur dinmezse, oyunun erteleneceğini anons ettiler. Ohhh! Biraz, rahat bir nefes aldık. Binlerce insan, ellerinde şemsiye, üzerlerinde yağmurluk, tapınır gibi hareketsiz, tiyatronun önünde bekliyor. Gözler gökyüzünde, kulaklar tiyatro yönetiminin anonslarında!
Hepsi törene gelir gibi şık giyinmişler. Ayaklarında rugan ayakkabılar, üzerlerinde koyu renk takım ve tayyörler. Çocuklarla gençler, yine cıvıl cıvıl çevrelerine neşe saçıyorlar. Gümüş saçlı, yaşlı bey ve bayanlar son güçlerini harcayarak, sabırla ayakta bekliyorlar.
Oyunun başlama saati çok yaklaştı. Ayakta beklemekten yorulduk. Şemsiye tutan ellerimiz, buz gibi oldu. Yağmur hiç azalmadı. Dineceği umudumuz yok olmak üzere. Bir de ne görelim, birden durdu! Saatlerimiz dokuza beş var. Oturma yerleri ıslak olduğu için, girişte herkese kalın kâğıt peçeteler verileceği ve oyunun dokuzda başlayacağı açıklandı. Bekleyenlerden büyük bir sevinç alkışı ve haykırışı yükseldi! Beş bin kişi, koşmadan, birbirini incitmeden, sıraları bozmadan, beş dakikada yerlerini buldu ve oturdu! Bu öz disiplin, bizi hayrete düşürdü! Oyun, tam saat dokuzda başladı! İşte uygarlık bu! İnsanın insan olması, gösterdiği hoşgörü ve zorluklara dayanma gücünde gizli.
Orkestranın yükselen sesiyle, sahnenin üzerine kurulduğu göl suları aydınlandı, açıldı. Korodan yükselen büyülü sesler, bizi tarihin derinliklerinde, insanın insan olma yolunda kat ettiği binlerce acılı yıllardan geçirdi. Gökyüzünde yağmurun dinmesini bekleyen yıldızlar ve ay, bizimle beraber bu gece, gölün üzerindeki bu müzik şölenini izlemeye başladı. Çok uzaklardan göl üzerindeki gemiler, parlak ışıklarıyla kıyılardan kıyılara kayarak, yolcularını taşıyorlardı. Hatta Almanya'dan gelen seyirciler göl üzerindeki gemilerle geldiler ve oyun bitince bu gemilerle dönecekler.
Esirler korosundan yükselen sesler, esirlerin tel örgülere bıraktıkları mücevherleri, kurtulmalıkları, mektupları, adresleri ile yüreklerimizi derin bir acıma duygusuyla sardı. Bütün savaşların anlamsızlığını, barışın kutsallığını, insanların kardeşliğini burada beş bin kişi hücrelerimizin derinliklerine kadar duyduk.
Opera ilk temsilinden yüz dört yıl sonra, İtalyan ulusu için, ikinci kez “özgürlük sembolü” olmuştur. İkinci Dünya Savaşında bazı bölümleri yıkılan “La Scala (Lâsıkala) Tiyatrosu'nun onarılması bitmiş, İtalya'da cumhuriyet ilan edilmişti. Sahnenin açılacağı ilk gece için “Nabucco” operasının temsili kararlaştırılmış, İtalyan ulusu “Esirlerin Korosu” ile yeniden “Özgürlüğün Şarkısını” bulmuştur.
Besteci Verdi, bu gece Türk, Japon, Alman, İsviçreli, Avusturyalı izleyicilerini büyülü ezgileriyle tek yürek, tek beyin olarak birleştirdi. Dünya uluslarının kardeşliğini duyumsattı. Bütün gün yağan yağmuru, oturduğumuz yerin nemliliğini, gün boyu duyduğumuz kaygılarımızı unuttuk! Sımsıcak yüreklerle, birbirimize gülen bakışlarla, yine beş bin kişi, düzen içinde tiyatrodan ayrıldık.