Reformasyon hareketinin başladığı sıralarda Türkler Orta Avrupa'ya doğru ilerlemiş, Luther'in tezlerini ilan ettiği 1517'den dokuz yıl sonra Mohaç Seferini kazanmış ve Macaristan'da egemen olmuştu. Türklerin önce Güney, sonra Orta Avrupa'da bu ilerlemeleri yalnız askeri ve politik açıdan değil aynı zamanda Hıristiyanlık açısından da Avrupa'da büyük bir tehlike yaratıyordu. Temelinde İsa'yı Tanrı'nın oğlu ve insanlığın kurtarıcısı olarak gören Hıristiyanlık için, bu görüşe katılmayan Müslümanlık büyük bir tehlike idi. Sonra Alman İmparatoru da olan Kutsal Roma Kralı Charles V (1500-1558) bütün gücünü ve kaynaklarını Türklerin Avrupa'daki ilerlemelerini durdurmak üzerine yoğunlaştırdı. Reformasyon hareketleriyle ve onun gelişmesiyle ciddi şekilde ilgilenmedi. Bu gelişmeler, Katolikler ve protestanlar arasında birçok kavgaya ve savaşa konu olmakla beraber, yaygınlaştı, bu nedenle Türklerin dolaylı şekilde, farkında olmadan, Protestanlığın Avrupa'da yayılmasında ve Avrupa'da yeni bir devrin açılmasında önemli rolü olduğu düşünülebilir.
Luther, Türklerin üzerine kilise olarak gidilmesinde karşı idi. Çünkü karşı olduğu papalığın gücünün azaltılmasında Türkler onun için gizli bir yandaştı. Ayrıca Tanrı zorbalığı istemediğinden kilise savaşa katılamazdı (Lindberg; 1996, 367). Ancak günahlarından affedilmek istiyorsa halk, devletin imparatorunun emriyle savaş yapabilirdi. Halkın katılımını sağlamaksa onların, Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasındaki farkı bilmesiyle mümkündü. Bu da onların Kuran'ı öğrenmesini, bilmesini gerektirirdi. Onun için Luther, Theodore Bibliander'e 1542'de Kur'an'ı tercüme ettirdi. Daha önceki mütercimler Raymond Lull ve Nicholas of Cusa İslamı bir çeşit “anonim Hıristiyanlık” ya da “bir başka Hıristiyanlık tarikatı” olarak yorumlanmıştı. Luther için İsa'yı insanlığın kurtarıcısı (Reedemer of Mankind) olarak görmeyen herkes “başkası” idi ve onlarla diyalog kurulamazdı. O aynı görüşü Yahudiler için de taşıdı. Hatta Yahudiler onun için, İsa'yı çarmaha germede yardımcı olmalarından dolayı daha kötü ve tehlikeli idi. (Lindberg; 1996, 367-368)
Luther,1528'de yayınlandığı “Türklere Karşı Savaş” ve 1541'de yayınladığı “Türklere Karşı Duaya Çağrı” isimli kitapçıklarında bu görüşlerini belirtirken aynı zamanda “Bugün Türklerin ayakları altında ezilip inleyen Hıristiyanlar vakti zamanı gelince onları yargılayıp cezalandıracaktır.” “İsa'yı Muhammed'e karşı savunmak amacıyla Türklerle savaşıyoruz. İşte bunu kazanmak için Hıristiyanları duaya davet ediyorum” diyordu. (Güvenç; 2000, 293).
Birçok Katolik, Protestan düşüncesinin doğuşunda Yahudilerin rolü olduğunu, onların bunu teşvik ettiğini ve desteklediğini düşünür. Johnson, gerçekten Yahudilerin protestan harekatını, düşmanlarını ikiye bölmesi açısından desteklediklerini belirtir. (Johnson; 1987, 241). Özellikle Luther'in, papalığın hükümdarlık taleplerine karşı harekette ve İncil'in yeni yorumunda Yahudilerden destek istediğine işaret eder. Fakat Yahudilerin, Luther'in Yahudilerin isteğine karşı, Talmud'un İncil'in anlaşılmasına daha yardımcı olduğunu ve Luther'in Yahudiliği kabul etmesinin daha doğru olacağını belirtmeleri üzerine Lutherle Yahudilerin arası açıldı. “Yahudiler ve Yalanları” isimli 1543'de yayınladığı kitapçıkta Luther “Onların sinegogları yakılmalı, yangından geriye ne kalırsa gömülmeli ,böylece hiç kimse ne bir taş ne de bir kıvılcım görmemeli.” diyordu. (Johnson; 1987, 242).
Luther'in Yahudilere karşı davranışının temelinde onların tefeciliğine hücum vardı. Yarattıkları servetlerin bu nedenle onlara ait olmadığını, savunuyordu. Luther'in bu karşı koyuşu yalnız yazılı değil, aynı zamanda eylemsel bir nitelik de taşıyordu. O, 1537'de Yahudilerin Saksonya'dan ve 1540'larda birçok Alman kasabasından, 1543'de Brandenburg ve sonra Berlin'den en sonunda da Almanya'dan sürülmelerinde önemli bir rol oynadı. Jean Calvin aksine Yahudilere ve Yahudi düşüncesine daha yakınlığı ile biliniyordu.
Luther'in başlattığı Reformasnyon akımı tek bir kişinin bir günde, bir gecede başlattığı bir hareket değildir. Onun oluşumunu sağlayan bir çok faktör ve bir çok kişi söz konusudur. Bu faktörler şöyle özetlenebilir: (Lindberg; 1996, 25-55)
Bu nüfus değişiklikleri toplumda o güne kadar alışılagelmiş değerler sistemini zorluyor ve özgürlük düşünceleri giderek artan bir taraftar buluyordu. Din bir yandan bu eski değerler sisteminin korunmasını isterken bir yandan da o sistemden kurtulmanın anahtarı olmuştu.
Luther Papaliğin 15 Haziran 1520 tarihili kararıyla hareketlerinden dolayı lanetlendi. Papalık ancak pişman olmasını beyan etmesi ve af dilemesiyle, kendisini af edeceğini bildirdi ve onu Vatikan'a çağırdı. İmparator V. Charles, ülkesinin sınırları içinde hiç kimsenin yargısız cezalandırılmayacağı gerekçesi ile 1521'de Worms şehrinde organize ettiği bir din kurultayında, Luther'den kendini savunmasını istedi. Savunma yalnız şimdiye kadar söylediklerinde vazgeçip vazgeçmeyeceği konusuna odaklı idi. Luther bu toplantıda “aydınlık bir mantık ve yazılı İncil'in öğrettiklerine dayanarak kanaatimi değiştirmedikçe, daha önce söylediklerimden ödün veremem. Çünkü bu vicdanımın sesine aykırı olur. Tanrı yardımcım olsun. Amin” diyerek kısa savunmasını tamamladı. (Lindberg; 1996, 89-90). Toplantı Luther'in lanetlenmesi, aforoz edilmesi ve kanun dışı sayılması ile sonuçlandı. Luther bu toplantıdan Wüttenberg'e geri dönerken hayatı tehlikede idi. Bu nedenle Frederick'in adamları tarafından kaçırıldı, gizlice Wartburg Şatosuna getirildi ve Mayıs 1921 ile Mart 1522 arasında orada gözden uzak yaşadı.
O'nun başlattığı hareket, yokluğunda yakın arkadaşları aynı Üniversite hocalarından sonradan “Almanya'nın öğretmeni” olarak ünlenen Melanchton (1497-1560- ve Puritanlığın öncüsü Karlstadt (1480-1541)) tarafından, devam ettirildi. Alman Thomos Müntzer (1489-1525), İsviçreli Ulrich Zwigli (1484-1531) ve Conrad Grebel (1498-1526) ve Paris'in 100 km Kuzey Doğusunda dünyaya gelmiş Calvin (1509-1564) bu hareketin liderleri olarak tarihte yerlerini aldı.