‘'Batı demokrasileri her türlü düşünceye söz ve örgütlenme hakkı tanıyan demokrasiler demektir. Çoğulcu demokrasi diyoruz, özgürlükçü demokrasi diyoruz. Demokrasi yasaklarla değil özgürlüklerle yaşanıyor. Bizde düşünceler yasaktır, zehirlidir diye damgalanır, oysa düşünceler ya yanlıştır ya doğrudur. Demokrasi bunların tartışılmasına olanak veren rejimdir. Kişinin bağımsızlığı ve ülkenin bağımsızlığı demokrasi bunu amaçlar. Ereği budur.''
Uğur Mumcu'nun TRT'de katıldığı sayısız programlardan birinde söylediği sözler bugün içinde bulunduğumuz yasakçı durumu oldukça iyi anlatıyor. O TRT ki, arşivlerinden Uğur Mumcu'yu silmek için olmadık işler yapıyor.
28 yıl önce evinin önünde aracına konulan bombayla katledilen Uğur Mumcu'yu korona sınırlamaları kapsamında, müziksiz, konuşmasız anısına karanfiller bırakarak andık. Sınırlı katılımcıların olduğu anma gününde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekilleri, belediye başkanları, evinde aileyle birlikte konu TRT'nin bu acımasız-anlamsız tutumuydu.
Dile kolay aradan geçen 28 yıla rağmen unutulmamak, kitlelerin gönlünde yer almak, sözlerinin, uzgörülerinin hala kitlelere rehberlik etmesi çok kıymetli. Evde, anıtının önünde karanfiller bırakanlar Uğur Mumcu kadar yürekli olabilseler mesela ‘'Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil'' dediği gibi davranış gösterebiliyorlar mı, dersiniz!
Ne yazık ki hayır, anma seremonilerine sahip çıkanlar fikirlerine de sahip çıkabilseler keşke!
Alican Uludağ Twetter paylaşımında ‘'Uğur Mumcu'nun arabasına bombayı koyan Oğuz Demir 28 yıldır yakalanamadı. Davaya bakan mahkeme son durumu savcılığa sordu savcılık, ‘İş yoğunluğu var, polise sorun'' yanıtını verdiği haberini paylaşıyor.
Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok gibi Cumhuriyet, demokrasi ve yurtsever şehitlerimizi de unutmuyor ölüm yıldönümlerinde anıyoruz. Bu büyük kayıpları unutmak hafızalardan silmek mümkün değildir.
Türkiye'nin geçmişinde ‘failleri belli-meçhul' acı kayıplar oldukça fazla. Failler ortaya çıkarılıp cezalandırılmadığı sürece, durumdan vazife çıkaracak belirsiz süreçlerden güç ve cesaret alacak yeni failler çıkacaktır.
Ne zamanki siyasetteki sertleşme, yükselen siyasi tansiyona bağlı zehirli hakaretamiz dil kullanımı öne çıkarsa ‘sokaklar hareketleniyor.'
Her ne kadar son zamanlardaki siyasetçilere ve gazetecilere yapılan saldırılar farklı olsalar da yönetenlerin daha dikkatli ve duyarlı olması gerekiyor.
Son olarak Gelecek Partisi Genel BaşkanYardımcısı Selçuk Özdağ'ı evinin önünde silahlı bir grup öldüresiye dövüyor. Daha önceki saldırılara benzer şekilde gazeteci Orhan Uğuroğlu ve programcı Afşin Hatipoğlu'na saldırılar yapılıyor. Saldıranlar ülkücü denen kişiler olduklarını gizlemiyorlar. Ve birileri saldırganlara ‘öfkeli tepkisel gençler' diyorlar.
Bu saldırılar belirli siyasi merkezlerce özendirilmiyor, yönlendirilmiyorlarsa o siyaset kurumları bu saldırıları en ağır şekilde niye kınamıyorlar, niye gereğini yapmıyorlar.
Sanki saldıranların ‘haklı' gerekçeleri varmış gibi; bi bakın bakalım niye saldırılmış der havası içindeler, tepkisel reaksiyon diyorlar.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu saldırılar sonrası yaptığı açıklamada saldırılar ‘tepkisel' dedi, yani bir anlamda saldırıya uğrayanlar hak etti der gibi.
Kamuoyunun da yakından bildiği gibi Ankara/Çubuk ilçesinde şehit cenaze töreninde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na saldıran sabıkalı kişi AKP örgütlerince kahramanlaştırılmıştı! Linç girişiminde bulunanların hepsi serbest bırakıldığında hiç kimse böyle yargı kararı mı olur demedi. Elbette yargı karar verirken karar verilen kişinin ve yakınlarının ‘bakan veya bakan yakını, siyasetçi' olup olmadığına bakarak karar vermeyecek.
Ama bakan ve siyasetçiler kendileriyle ilgili konularda yargının kararlarından mutsuz ‘bakan olsam ne yazar' diyorlar.
Ne oldu Çubuk olaylarının kitlesel linçe dönüşmesini önlemekte üstün gayret gösteren Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya; taltif mi edildi yoksa tenzili rütbeyle kızağa mı çekildi? Bilen, merak eden var mı? (Olaydan sonra 18 Temmuz 2019 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile görevden alınarak İçişleri Bakanlığı Müşavirliğinde görevlendirildi. Yani resmen kızağa çekildi)
Türkiye veya başka bir ülkede siyasi cinayetlerin-saldırıların arkasında ‘siyasi koruma kalkanı' olmadan ‘faili meçhul' kalamaz.
Ülkede enteresanlıklar her geçen gün artıyor! Bolu İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ömer Ersever'in, Bolu Ülkü Ocakları'nı ziyaret edip ocak başkanına Jandarma logolu ‘hediye' takdim etmesi, yükselen kamuoyu tepkisi karşısında ziyaretin anlık gelişti demesi oldukça manidar olsa gerek.
Bu arada medyaya yansıdığı şekliyle, mafya lideri olarak tanımlanan kişilerin AKP plakalı araçlarla eskortlu Türkiye turu yapması da ‘yeni normal' dönemin bir sonucu mu dersiniz!
Bu yazı 439 defa okundu.