Sevgili Öğrenciler,
Size çok beğenerek okuyacağınız bir öykü gönderiyorum. Sizin de hayvanlarla dostluğunuzu anlatan öyküler yazmanızı çok istiyorum. Hepinize başarılar dilerim.
Mete günlerdir fırtınanın dinmesini özlemle bekledi. Dalış takımlarını sırtına geçirdi. Çevresine baktı. Güneş parlaktı. Deniz kıpırtısız. Dalış için her şey uygun görünüyordu. Bugün tek başınaydı. İlk defa kırk bin fitin altına inecekti. Suya atladı. İçinde garip bir duygu vardı. Çevresinde çırpınan deniz suyu, balıklar, yosunlar film gibiydi.
Denizin derinliklerinde kendini denemek isteği, her geçen gün içinde çok büyük bir tutkuya dönüşmüştü. Guruptan ayrı dalma isteği de ağır basınca dalış takımlarını giydiği gibi kendini suya atmıştı. Heyecandan içini bir ürperme almıştı.
Dibe doğru indikçe suyun içindeki cisimler çevresinde dans ediyormuş duygusuna kapıldı. Suyun içindeki cisimlerin dansını seyretmenin keyfi uzun sürmedi. Sağ kolunu kıpırdatamadığını fark etmişti. Aynı anda başlayan midesine giren kramp da çok acı veriyordu.
Yalnız başına dalmanın yanlış olduğunu biliyordu. Kramplar çoğaldıkça şaşırdı. Ağırlık kemerini çıkarmak istedi. Kemerin bağlantı yerini bulamıyordu. Gücünün azaldığını duyumsadı. Her saniye dibe doğru batıyordu. Kemerden kurtulabilse yukarıya çıkabilirdi. “Ah bunu başarabilsem“ diye düşündü.
Mete korkuya kapılmıştı. Saatine baktı. Çok az hava kalmıştı. Midesine masaj yapmaya çalıştı. Eli bir türlü kramp giren kaslarına ulaşamıyordu. Ağırlık kemerini çıkaramadığı için dibe doğru itildiğini fark ediyordu. Her saniye korkusu artıyordu.
Suyun içinde her şeyin korkuya dönüştüğü bir anda koltuk altından birinin hafifçe dürttüğünü hissetti.“ Olamaz, köpek balıklarına yem olacağım Tanrım!” Düşünceleri beynini oyarken başını zorla yana çevirdi. Kendisini güçsüz hissettiği anda bir güç kolunun altından onu yukarıya doğru itiyordu.
Başını çevirdiği anda gördüğü ona bakan bir çift gözdü. Kurtarıcının gözleriydi bunlar. İnanamadı! “Aman tanrım bunlar bana sevgiyle bakıyor” diye düşündü. Yaşamında gördüğü en güzel gözlerdi. İri bir yunus balığı koltuk altından onu sırt yüzgeciyle dürterek yukarıya doğru itiyordu.
Yunusun verdiği güven duygusu midesindeki krampa iyi gelmişti. İçinin açıldığını, rahatladığını, hafiflediğini hissetti. Yukarıya çıktıkça suyun ılıklığı her yanını sarmıştı. Sanki yüzmüyor, tersine uçuyordu…
Yunus gülen gözleri, kolunun altından yavaşça iten yüzgeciyle Mete'yi suyun yüzüne çıkardı. Sığ sularda bile Mete'yi bırakmadı. Tekne ve kıyı görününce Mete gözlerine inanamadı. Kurtulmuştu. Kurtarıcısı yanındaydı. Bu bir mucize olmalı, diye düşündü içinden. Ayakları birden bire çakıllara deydi. Mete'nin yüreği ağzına geldi. “Yunus şimdi kumsala oturur kalırsa!” İçi korkuyla doldu.
Mete yunusu derin sulara doğru itti. Kurtarıcısının zarar görmesini istemezdi. Yunusun güzel gözleri hala Mete'nin üzerindeydi. Güvende olduğunu görmek istiyordu.
Mete kıyıda ağırlık kemerini, dalış takımlarını çıkardı. Yeniden suya atladı. Yunusla oynaya oynaya açıklara doğru yüzdü. Birden çevresini bir sürü yunus balığı çevirdi. Kumsala kadar Mete ile birlikte yüzdüler. Mete'nin ayakları yeniden çakıllara değince hepsi açıklara doğru yüzüp gittiler.
Mete yaşamını kurtaran yunusun güzel gözlerini hiç unutmadı. Tekneden her dalışında kurtarıcısını yanında, yöresinde aradı, durdu…