Uzun süreden beri yazmak isteyip de fırsat bulamadığım bir konuyu bugün işlemek istiyorum.
Konu, politikanın acımasızlığı ve koltukların cazibesi uğruna yapılan çeşitli ayak oyunları!
FETÖ terör örgütünün darbe girişimi sonrasında birçok kişi, haklı olarak yargı kararlarıyla cezaevinin yolunu tutarken, birçok kişinin de bu örgütün içinde yer almadıkları, örgütle hiçbir bağları olmadığı halde cezaevlerinde ömür tükettikleri biliniyor, dile getiriliyor. Birçok kişinin de, örgüte her çeşit desteği sağladıkları halde haklarında hiçbir işlem yapılmadığı sık sık medyaya yansıyor.
Yine birçok kentte olduğu gibi Bandırma'da da, Adalet ve Kalkınma Partisi teşkilatında, bu konuda ilginç olaylar yaşandı. Dönemin ilçe başkanlığı ve yöneticileri, bulanık ortamı fırsat bilerek, siyasi anlamda, gelecekte önlerini kesebileceklerini düşündükleri parti mensuplarından bazıları için acımasızca uygulamalarda, gerçek dışı iddialar ve ihbarlarda bulundular, ya da suçsuz kişiler için sessiz kaldılar. Böylece “Bazılarının mezarları üzerine kendileri için bina inşa etmeye” çalıştılar.
Bu dönemde, 17/25 Aralık'la ilgili olarak, medyada “paralel yapı”yı açıkça eleştiren Yakup Ataş da, ilçe başkan ve yöneticilerinden bazıları tarafından aynı tavırla karşılaştı. Sonucunda Ataş, 95 gün cezaevinde kaldı. Üstelik bu tavırları sergileyenler, söz konusu kişilerin, “paralel yapı”yla hiçbir bağlantıları olmadığını da iyi biliyorlardı. İşin asıl acı yanı da zaten buydu.
Kısacası, bazıları için siyasi rakip görülen kişiler, başta bu yolla olmak üzere çeşitli entrikalarla aktif siyasetten uzaklaştırıldılar. AKP'de, bunlar arasında aklıma hemen ilk gelenler, Bora Öziş, Yakup Ataş ve Uzay Keskin oluyor. Bunlardan Bora Öziş'in de Bandırma'nın gelecekteki siyasetinde önemli yeri olabilirdi, fırsat verilmedi, politikadan koparıldı.
Yine o günlerin ortamında bazı mülki amirler de mağdur oldular.
Bunlardan aklıma ilk gelenler, Erdek'in eski kaymakamları İsmail Kaygısız ve İsmail Karadaş oluyor. Gazetecilik görevim sırasında, kendileriyle sık sık iletişim kurmuştum. Her ikisinin de o günlerde “paralel yapı” olarak anılan bu örgütle ilgili bir bağı olabileceği izlenimini hiç edinmedim. Ama ikisi de, ülkeye yarar sağlayabilecekleri en olgun dönemlerinde, meslek dışında bırakıldılar. Şimdi, Mustafa Kemal Paşa doğumlu İsmail Kaygısız'ın, yargıya başvurarak suçsuzluğunu kanıtlayıp, davayı kazandığını duyuyorum. Dilerim doğrudur.
Sözün kısası, siyasette “ayak oyunları” hiç bitmedi, bitmeyecek. Yaşları 70'lere, 80'lere yaklaşan politikacı eskilerinin bile halen rüyalarını bir dönemler oturdukları koltukların hayali süslerken, siyasetin sürekli öğüten acımasız dişlilerinin durması beklenebilir mi?