Son bir haftada sanki üç mevsimi birden yaşadık! kuru, soğuk ve bol güneşli bir hava, ardından fırtına, dolu, yağmur ve üç gündür bahar, 24 derecelerde sıcaklık!
Sabırsız bahar bayram çocuğu gibi en güzel giysisini giymiş, gelinlik gibi, coşkulu ve sevinçli, saldırıyor, neredeyse evin içine girecek dalları.
Yanından geçen derenin ve dalındaki kuşların sesini duydukça daha bir coşuyor sanki, hele o tek başına öten kuş yok mu?
Öyle "cik, cik" değil bir başka ötüyor, bir şey anlatıyor sanki, "yalı çapkını" dedikleri bu olsa gerek, "gel bin kanadına götüreyim" der gibi...
Kelebekler de var kahverengi ve beyaz, bademlerin çiçek açması normal bu mevsimde burada ama Şubat ayı için çok sıcak bir hava, kelebekler için de erken henüz hem biz daha bereketli yağmurlar bekliyoruz
Sevimli keçilerin keyfine diyecek yok, her geçenin yanına yaklaşıp sohbet etmeye bayılıyorlar, laf dinlemeye de. Keçileri bir tanısanız vallahi kedi köpek gibi keçi beslersiniz evde, o derece dost ve sevimliler yani
Dün buraya ilk geldiğimiz yıllarda kaldığımız Süheyla hanımın evinin önünden geçtim, eski Bilge pansiyon, artık pansiyonculuk yapamıyor bir hayli yaşlandı. Bir zamanlar bahçesinde çocukların oynadığı o kalabalıklar yok ama anılar hala duruyor o hüzünlü avlusunda, ne çok güzel anı var...
İlk geldiğimiz yıllarda bahçedeki odalarda kalıyorduk ki, ben orayı hep daha çok seviyordum, sabahları bahçeye uyanmak, birkaç metre ötedeki o muhteşem denize girip, bahçede orada edindiğimiz güzel dostlarla birlikte kahvaltı yapmak çok güzeldi.
Daha sonraları kendi evini vermeyi teklif etti bize, orayı özel ve hatırlı misafirlerine veriyordu ve daha pahalıydı ama daha rahat ve konforlu, evini de özenle döşemiş, zevkli.
Ama Süheyla hanım her defasında bir bahaneyle; "ay müşteriyi kıramadım benim odayı da kiraya verdim, ben şurada balkondaki sedirde uyurum, söz bir tek uyumaya gelicem der ve bizimle kalırdı
Bizi çok seviyor, gerçekten, memnun etmek için de her şeyi yapıyor. Eşime değişik mezeler hazırlıyor.
Kız kardeşi Ayfer hanımla birlikte kalıyorlar ama Ayfer abla pansiyonculuk la pek ilgili değil, zıt kardeşler gibiler, hiç benzemiyorlar birbirlerine ne fizik ne de karekter olarak ve bütün Kız kardeşler gibi tatlı tatlı didişiyorlar ama ben Ayfer ablayı bir başka seviyorum.
Akşamları bana köyü gezdiriyor, çay bahçesine onunla gidiyoruz zira eşim köyde gezmeyi pek sevmiyor, kolayını da bulmuş "Ayfer abla gezdirsin seni" diyor.
Akşamları giyinip süslenip bir dışarı çıkmadan çay bahçesine gidip arkadaşlarla iki lafın belini kırmadan olur mu?
Bir gün Süheyla hanım bamya almış pazardan ama nasıl kocaman bamyalar ilk kez görüyorum, biz İstanbul'da bunları çöpe atarız yemeyiz kart diye, dedim, yok dedi çok güzel olur bu, zeytinyağlı yapacağım size dedi onu da ilk kez duyorum (şimdi nohutlu ve kuzu etkisini yapıyorum enfes oluyor)
Süheyla hanım büyük bir özenle pişiriyor bamyayı, çok güzel yemek yapıyor, zaten yemek öğretmeniyişmiş eskiden, bamyaları pişirdikten sonra öyle bir dizmiş ve ortasına da domatesten kocaman bir gül kondurmuş ki, tam bir görsel, yemeye kıyamazsın Ahmet Kaptana meze akşam için ve dolaba kaldırmış,
Gün içinde karnı acıkan Ayfer abla dolapta bamyayı görünce bu görseli bozarak birazını almış ve yemiş.
Akşam eşime sürpriz yapacak olan Süheyla hanımın tepkisi ve kızgınlığı görülmeye değerdi.
"yahu diyor Ayfer ablaya o kadar güzel süslenmiş bir tabağın sana ait olmadığını nasıl anlamazsın, nasıl bozarsın onu diye bayağı sinirleniyor Ayfer'e, o da ne var canım ben de benim için süsledin zannettim deyince daha bir öfkeleniyor Süheyla hanım ama karşıdan bakınca çok sevimli ve komikler.
Süheyla hanım o sinirle tekrar dizdi bamyaları ve eski görüntüyü verdi gene ama günlerce de söylendi Ayfer abla'ya...
Yıllar geçtikçe anılar daha bir kıymetli oluyor sanki ya da o an tam hakkını veremediğiniz o küçük mutluluklar bir şekilde çıkıyorlar arşivden.
Ne demiştik? Mutluluğun küçüğü olmaz, mutluluk işte...
Mutlu pazarlar...