“Cumhuriyet'in idealist kadroları Osmanlı'nın kara talihini yenmeye yemin etmişlerdi. Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, devlet eliyle kurulan ilk basma fabrikası olma özelliğini taşıyordu. Fabrikanın temeli kolay atılmadı : ( Soner Yalçın, Galat-I Meshur; 96). Önce tarımda verimliliği arttırmak ve bilimsel olarak yeni projeler oluşturmak için 1925'de Adana'da tohum İslah komisyonu kuruldu. Amerika'dan 40 çeşit tohum getirilerek denemeler yapıldı. Amerikalı uzmanlar davet edildi.
Ardından; Nazilli'de Pamuk Islah İstasyonu kuruldu. Bilimselliği, kaliteyi her alanda esas alan Kemalist Devrim , istasyona yurtdışından gelişmiş makineler getirmekle kalmadı.Kuruluşun başına da Amerika'da eğitimini tamamlamış olan Celal İğriboz'u atadı.
İstasyonda yapılan ıslah çalışmaları sonucunda 28 adet pamuk çeşidi tescil ettirildi. Tesçil ettirilen Akala 1086, Coker 100 A/2, ve Nazilli 66-100 çeşitlerinin her biri 10-15 yıl üretimde kalarak Ege bölgesinin pamuk üretimi arttırıldı.
Tarih:25 Ağustos 1935. Nazilli Sümerbank Fabrikası'nın temelleri atıldı. Bedeli narenciye karşılığı ödenmek üzere Sovyetler Birliği'nden destek ve bilgi alınarak kollar sıvandı. Ve hummalı bir çalışma başladı; 120 Sovyet mühendisi ile çevre il ve ilçelerden gelen 4 bine yakın işçi geceli gündüzlü çalışarak hedeflenen tarihten 20 gün önce inşaatı bitirdi. Yapımı 18 ay sürdü.Bina ve makineler dahil olmak üzere fabrika 5 milyon Türk lirasına mal olması planlanırken maliyet 8 milyona yaklaştı.
Fabrikada kullanılacak kaliteli pamukların ekimi için 200 modern tohum ekme makinesi alındı. Ayni zamanda fabrika içinde demirhane, marangozhane, dökümhane, kaynak ve teneke işleri için bölümler kuruldu. Su ve elektrik ihtiyacı için elektrik ve su santralları yapıldı. Binlerce çam ağacı dikildi.
Tarih:9 Ekim 1937. Atatürk hastaydı. Açılışa gitmeyi çok arzuladı. Zor yürüyordu. Ve kolunda Celal Bayar'la açılışa katıldı. Bu O'nun açılışını yaptığı son fabrika oldu.
…Atatürk kırmızı kurdelayı kesti. Sarı madenden yapılmış anahtarla fabrika kapısını açtı. Ve … Atatürk'ün direktifiyle 480 makine çalışmaya başladı. Atatürk şöyle dedi “ İşte bubir musikidir.”. Yeni Türkiye inşa edilyordu; lafla değil alın teriyle, emekle.. Satarak, çalarak değil, üreterek..
İlk yıl 1938'de 9 milyon metre basma ve 145 ton iplik üretildi. Bir yıl sonra üretim 12 milyon metre basma ,407 ton iplik oldu. 10 yıl sonunda 20 milyon metre basma 2800 ton iplik üretiliyordu. 1960'lı yıllarda fabrika istikrarı yakaladı, ‘70'li yıllarda verimlilik ve kar zirveye ulaştı. 1974'de 71,5 milyon lira karla Türkiye'nin ilk 100 işletmesi arasında 26. oldu.
1980'nin neo liberalism rüzgarları esince devletin ekonomik hayattan tamamen çekilmesi hedeflendi. “Kitler zarar ediyor, yoksulluğumuzun nedeni budur” yalanları ile eskiyen makine ve tezgahlar yenilenmedi. Nazilli'ye Karaman, Kayseri, Eskişehir , Bergama , Adıyaman ve Bakırköy fabrikalarının eski makineleri , bilerek , getirildi. Verim ve karlılık düştü.
İngiliz baskısıyla 160 yıl önce Osmanlı'da olanlar tekrar ediyordu. Türkiye'ye gümrüksüz ham bez ithalatından ve sun'I ve sentetik hazır giyim ithalatından dolayı rekabet edilemedi. Pazar kaybedildi.
1998'de 4,3 milyon metre basma 598 ton iplik üretildi. 2009'de 1,5 milyon metre basma 500 ton iplik üretildi.
Başbakanlık Özelleştirme İdaresi fabrikayı kapattı ve fabrikayı Adnan Menderes Üniversitesi'ne devretti. Devredilemeyen binalar ve tarihi dokuma makineleri çürümeye terkedildi ya da hurdacıya satıldi.” Ve Kemalist Devrime bir bıçak daha saplandı. Aslında bu, milletin kalbine saplanmış bir bıçaktı. Burada unutulan en önemli nokta Nazilli fabrikasının eğitimci özelliğı ve yerli üretime , yerli çiftçiye olan faydaları ve istihdama olan katkilarıydı. Bu Kemalist girisimi hatirlatacak ,geri kalan binalarda, bir muze bile kurulmadi.
O zamanlar işçiler çalışırken Türk müziği yanısıra Beethoven de dinliyordu. Fabrikanın piyanosu , yayın yapan radyosu, emekçilerin korosu, klasik müzik grubu vardı. Koro Aydın ve Denizli çevresinde konserler veriyordu. İşçilerin tiyatrosu vardı. İşçiler yemek aralarında edebiyat klasikleri okuyordu.Fabrikanın kütüphanesi vardı. Haftada 6 filmin gösterildiği 700 kisilik sinema salonu vardı. İşçiler eğlence ve balolar düzenliyordu fabrikada. Halka açık “ Sümer Halkevi”'nde halka biçki -dikiş kursları veriliyordu. İşçilere okuma yazma öğretmek için beş sınıflı “Sümer İlkokulu” vardı. İşçi çocukları için 26 yataklı 40 mevcutlu bir kreş bulunuyordu. Lacivert – Beyaz Sümerspor atletizmden bisiklete, futbola kadar aktifdi. Fabrikada 40 yataklı hastane ve bir eczane ve bir laboratuvar vardı.Fabrikanın hemen önünde 264 dairelik 1000 kişilik lojman ve 350 kişilik “Bekar İşçi Evler” vardı. İşçilerin Kuşadası'nda ve Karacasu Ömür yaylasında kampları bulunuyordu. İşçilerin arasında yurdun dört bir yanından gelenlerin yanısıra Yunanistan, Bulgaristan, Almanya ve İsviçre'den çalışmaya gelenler vardı. Fabrika ile Nazilli şehir merkezi arasinda işçilerin ve halkın bedava seyahat ettiği “Gıdı Gıdı” treni vardı. (Yalçın,99).”Halkçılık kavramının ne olduğu bu örnekle çok daha iyi anlaşılır.
Şimdi bu terkedilmiş fabrika alani bir hayalet kasaba gibidir. 1980'lerden sonra Türkiye pamuk ve kumaş ithal etmeye başladı.. Tekrar 1839'da Gülhane fermanı ile başlayan rüzgarlar hızla esmeye başlamıştı.Böyle bir sistemle ülke kalkınabilir miydi, yoksulluktan , bağımlılıktan kurtulabilir miydi?
Diğer örnek Etibank'dır. Etibank Kemalizmin ekonomik bağımsızlık ilkesinin bir başka uygulamasının simgesidir. Ülkenin yer altı kaynaklarının devlet tarafından işletilmesini içerir. Dünyanın bor rezervlerinin % 73'u Türkiye'dedir. 1960'ın ortalarına kadar bor madeninin işletme ruhsatı Ingiliz Borax şirketine aitti.O tarihlerde süre sona erdi. İlkin özel teşebbüse verilen işletme ruhsatları devlet tarafından alındı. Etibank'a devredildi. Bor ışletmeciliği ve bor ürünleri üretimi Etibank'ın , Eti Maden'in tekeline geçti. Türk yönetici ve mühendisleri bu kurumu bugün dünyanın konusunda bir numaralı şirketi haline getirdi. Şirket kar ediyor. Geniş bir Ar-Ge çalışması yapıyor. Eskiden sadece bor ham madde ihracı yapılırken şimdi son ürünler, teknik değeri çok yüksek ürünler ihraç ediliyor. Demek ki bir devlet şirketi iyi yönetilirse, günlük siyasetin etkilerinden uzak kalırsa , başarılı , hatta çok başarılı olabiliyor.
Bu kurumun da özelleştirilmesi için 1980'lerden bu yana çok uğraşıldı. Bunu yapmak isteyenler başaramadı.Başarmış olsalardı sonuç büyük olasılıkla Nazilli Basma Fabrikası'ndaki gibi olacaktı. Eğer Nazilli Fabrikası terkedilmesi yerine günün koşullarına uyarlanmis olsaydi , yüksek teknoloji içeren tekstil ürünleri üretebilirdi, daha önce olduğu gibi özel teşebbüse öncelik edebilirdi. Bağlı olduğu Sümerbank da dünya ölçüsünde bir global firma olabilirdi.